7 Ocak 2016 Perşembe

ISPARTA: Kuyucak Köyü Lavanta Tarlaları





Lavanta tarlalarını kim sevmez ki? Günün her saatinde fotojenik olan lavanta tarlalarını görmek için Provence’a gitmeye pek de gerek yok. Isparta’nın Uluborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyündeki lavanta tarlalarının geçmişi 40 yıl kadar. Provence’ın uçsuz bucaksız lavanta tarlaları kadar olmasa da gezgine bir görsel şölen sunuyor.
Geçtiğimiz bir sene kadar en uygun mevsimi takip ettikten sonra internetten Kuyucak köyü muhtarının telefonunu bulup kendisiyle görüştüm. Temmuzun ikinci haftası gelin dedi. Hava durumunu da takip ettim. Hafta sonuna yaklaşılıyordu ve Isparta’da hava durumu günlük güneşlik görünüyordu. Sabah çok erken bir vakitte yola çıktım. Eski yolu takip ederek Ankara’dan Uluborlu’ya ulaşmam beş saat kadar zamanımı aldı. Köyün yol ayırımını önce kaçırdım sonra dönüp tekrar anayoldan köy yoluna giriş yaptım Kılıç tarafından... Köy yolunun girişi son derece gösterişsizdi. Yol boyunca belki de halen faaliyet halinde bulunmayan bir Gülyağı fabrikası bulunuyordu. Kılıç’ın içinden Kuyucak için yol ayırımı belli belirsizdi. Çevremde soru soracak tek bir insan da yoktu.
Şekil 1. Kuyucak köyünde ilk gördüğüm lavanta tarlası.

Stabilize bir yoldan ilerlerken, ileride öbekler halinde lavanta tarlalarını görmeye başladım. İlk gördüğüm tarlada durdum. Kamerayı kapıp hemen dışarı çıktım. Tarlanın içinde bir çift geziniyordu. (Şekil 1). Ellerinde birkaç lavanta dalı ile benim olduğum tarafa doğru salınarak yürüyorlardı, telaşsız. Yanıma geldiklerinde merhaba dedim. Biraz konuştuk. Her sene buraya tam da bu zamanda geldiklerini söylediler, lavanta tarlalarını görmek için... İleride gölün kenarında çok daha büyükleri var dedi hanım. Birkaç fotoğraf çektim. Kendilerine teşekkür edip ayrıldım. Lavanta tarlasıyla ilgili dikkatimi en çok çeken özellik lavanta kokmamasıydı ve içinde belki de binlerce arının olmasıydı. Sanki arı kovanına giriyormuşsunuz gibi arı uğultusu hakimdi.
            İlerledim. Köye girdiğimde bir grup genç gördüm. Arabanın camını aralayıp selam vedim, muhtarı sordum. Hoşgeldin abi dediler, yolu tarif ettiler. Zorlanmadan muhratın evini buldum. Kendisi Mersin’den gelen bir grup ziyaretçiyi ağırlamakla meşguldu (Şekil 2).
Şekil 2. Muhtar (en soldaki gri şapkalı bey) bahçesinde bir grup misafiri ağırlarken.



          Selam verip kendimi tanıttım. Zaten kendisiyle telefonda konuşmuştum. Hemen hatırladı. Beni de sofrasına buyur etti. Köy kahvaltısı yapıyorlardı. Biraz konuştuk. Ben köydeki çocuklar için biraz kıyafet ve bolca oyuncak getirmiştim. Kendisine bunları iletip ayrılmak istedim ama olamadı. Son yarım saat içinde hava bir anda kapamıştı ve aniden sağnak yağmur başlamıştı. Gelin biraz yukarıda oturalım dediler. Yağmur yarım saat sonra biraz hafifledi ve ben de müsaade istedim. Bu şekilde tarlalara gidemeyeceğimi söylediler ama oraya kadar gelmiştim artık...
Arabayla göle doğru yola koyuldum. Daha doğrusu göle ortalama 1 km kadar uzaktan geçen yolda ilerledim ve tarlalara girebileceğim uygun bir yer aradım. Yağmur durmak bilmiyordu ama bu durumlar için kıyafet ve botum vardı. Hazırlanıp tarlalara doğru yürümeye başladım (Şekil 3).
Şekil 3. Göl ve lavanta tarlaları.



            Tarlaların arasında ilerlerken, gözüm hep oldukça geniş lavanta tarlaları aradı ama yoktu. Buraları turistik potansiyeli olabilecek yerlere benziyordu ama ortalıkta tesis de yoktu. Onu bırakın sevabına bir tuvalet bile yoktu. Çoğu birkaç dönüm kadar olan bu tarlalar arasında güzel kadrajlar yakalamaya çalıştım durdum (Şekil 4). Lavanta tarlalarının hepsi arı kovanı gibi arı doluydu ve açıkçası hiç lavanta kokmuyorlardı. Sadece burnunuza kadar getirdiğinizde lavanta kokusunu alabiliyordunuz (Şekil 5).
            Birkaç saat bu şekilde uygun açı, ışık arayıp durdum. Biraz daha ileriye gidip gölün kenarına inmeyi planladım. Göle doğru inerken, keçi otlatan bir çobanla karşılaştım. Kendisine en uygun fotoğraf çekebileceğim bir yer sormak istiyordum. Telefonla konuşuyordu. Biraz beklemek durumunda kaldım (Şekil 6). Telefon konuşması bitince durumumu kendisine
Şekil 4. Bir lavanta tarlasının içinden geçerken.
Şekil 5. Lavanta tarlaları arasında dolaşırken.
Şekil 6. Kuyucak köyünün yanındaki köyün muhtarı.
anlattım. Tam da doğru kişiye sordun. Ben yan taraftaki köyün muhtarıyım. Aşağılarda pek birşey bulamazsın. İstersen yukarıdaki yamaca çık diye öneride bulundu. Öyle yaptım.
Uygun bir yerden yukarıya doğru çıkan bir yol buldum ve arabanın çıkabildiği yere kadar (yolun bittiği yer) çıktım. Ekipmanımı alıp 100 m kadar da tırmandım. Bir saat kadar time-lapse çektim (Şekil 7). Bu arada yağmur biraz atıştırdı, güneş açtı, hatta gökkuşağı bile kısa bir süre göründü. Artık güneş batıyordu. Hava açık olsa geç saatlere kadar kalıp samanyolu fotoğrafları çekmek niyetindeydim ama bu mümkün görünmüyordu. Keşke bir turistik tesis olsaydı. O da yoktu. Zaten yeniden yağmur yağmaya başlamıştı. Bir daha gelebilmek niyetiyle geri dönmeye karar verdim. Lavanta tarlalarındaki geçirdiğim gün her ne kadar tam istediğim gibi olmasa da sizlere buraları görmenizi tavsiye ederim. Unutmayın temmuz ayının ikinci haftası!
Şekil 7. Çıktığım tepeden Kuyucak köyünün hemen yanındaki köy (ismini hatılayamıyorum) ve lavanta tarlaları.





Şekil 8. Gün batımının hemen ardından ayrılmadan lavanta tarlaları.

Hiç yorum yok: