Lavanta tarlalarını kim sevmez ki? Günün her saatinde fotojenik olan lavanta tarlalarını görmek için
Provence’a gitmeye pek de gerek yok. Isparta’nın Uluborlu ilçesine bağlı
Kuyucak köyündeki lavanta tarlalarının geçmişi 40 yıl kadar. Provence’ın uçsuz
bucaksız lavanta tarlaları kadar olmasa da gezgine bir görsel şölen sunuyor.
Geçtiğimiz bir sene kadar en uygun mevsimi takip ettikten sonra internetten
Kuyucak köyü muhtarının telefonunu bulup kendisiyle görüştüm. Temmuzun ikinci
haftası gelin dedi. Hava durumunu da takip ettim. Hafta sonuna yaklaşılıyordu
ve Isparta’da hava durumu günlük güneşlik görünüyordu. Sabah çok erken bir
vakitte yola çıktım. Eski yolu takip ederek Ankara’dan Uluborlu’ya ulaşmam beş
saat kadar zamanımı aldı. Köyün yol ayırımını önce kaçırdım sonra dönüp tekrar
anayoldan köy yoluna giriş yaptım Kılıç tarafından... Köy yolunun girişi son derece
gösterişsizdi. Yol boyunca belki de halen faaliyet halinde bulunmayan bir
Gülyağı fabrikası bulunuyordu. Kılıç’ın içinden Kuyucak için yol ayırımı belli
belirsizdi. Çevremde soru soracak tek bir insan da yoktu.
Şekil 1. Kuyucak köyünde ilk gördüğüm lavanta tarlası. |
Stabilize bir yoldan ilerlerken, ileride öbekler halinde lavanta
tarlalarını görmeye başladım. İlk gördüğüm tarlada durdum. Kamerayı kapıp hemen
dışarı çıktım. Tarlanın içinde bir çift geziniyordu. (Şekil 1). Ellerinde
birkaç lavanta dalı ile benim olduğum tarafa doğru salınarak yürüyorlardı,
telaşsız. Yanıma geldiklerinde merhaba dedim. Biraz konuştuk. Her sene buraya
tam da bu zamanda geldiklerini söylediler, lavanta tarlalarını görmek için...
İleride gölün kenarında çok daha büyükleri var dedi hanım. Birkaç fotoğraf
çektim. Kendilerine teşekkür edip ayrıldım. Lavanta tarlasıyla ilgili dikkatimi
en çok çeken özellik lavanta kokmamasıydı ve içinde belki de binlerce arının
olmasıydı. Sanki arı kovanına giriyormuşsunuz gibi arı uğultusu hakimdi.
İlerledim. Köye
girdiğimde bir grup genç gördüm. Arabanın camını aralayıp selam vedim, muhtarı
sordum. Hoşgeldin abi dediler, yolu tarif ettiler. Zorlanmadan muhratın evini
buldum. Kendisi Mersin’den gelen bir grup ziyaretçiyi ağırlamakla meşguldu
(Şekil 2).
Şekil 2. Muhtar (en soldaki gri şapkalı bey) bahçesinde bir grup misafiri ağırlarken. |
Selam verip kendimi
tanıttım. Zaten kendisiyle telefonda konuşmuştum. Hemen hatırladı. Beni de
sofrasına buyur etti. Köy kahvaltısı yapıyorlardı. Biraz konuştuk. Ben köydeki
çocuklar için biraz kıyafet ve bolca oyuncak getirmiştim. Kendisine bunları
iletip ayrılmak istedim ama olamadı. Son yarım saat içinde hava bir anda
kapamıştı ve aniden sağnak yağmur başlamıştı. Gelin biraz yukarıda oturalım
dediler. Yağmur yarım saat sonra biraz hafifledi ve ben de müsaade istedim. Bu
şekilde tarlalara gidemeyeceğimi söylediler ama oraya kadar gelmiştim artık...
Arabayla göle doğru yola koyuldum. Daha doğrusu göle
ortalama 1 km kadar uzaktan geçen yolda ilerledim ve tarlalara girebileceğim
uygun bir yer aradım. Yağmur durmak bilmiyordu ama bu durumlar için kıyafet ve
botum vardı. Hazırlanıp tarlalara doğru yürümeye başladım (Şekil 3).
Şekil 3. Göl ve lavanta tarlaları. |
Tarlaların arasında
ilerlerken, gözüm hep oldukça geniş lavanta tarlaları aradı ama yoktu. Buraları
turistik potansiyeli olabilecek yerlere benziyordu ama ortalıkta tesis de
yoktu. Onu bırakın sevabına bir tuvalet bile yoktu. Çoğu birkaç dönüm kadar
olan bu tarlalar arasında güzel kadrajlar yakalamaya çalıştım durdum (Şekil 4).
Lavanta tarlalarının hepsi arı kovanı gibi arı doluydu ve açıkçası hiç lavanta
kokmuyorlardı. Sadece burnunuza kadar getirdiğinizde lavanta kokusunu
alabiliyordunuz (Şekil 5).
Birkaç saat bu şekilde
uygun açı, ışık arayıp durdum. Biraz daha ileriye gidip gölün kenarına inmeyi
planladım. Göle doğru inerken, keçi otlatan bir çobanla karşılaştım. Kendisine
en uygun fotoğraf çekebileceğim bir yer sormak istiyordum. Telefonla
konuşuyordu. Biraz beklemek durumunda kaldım (Şekil 6). Telefon konuşması
bitince durumumu kendisine
Şekil 4. Bir lavanta tarlasının içinden geçerken. |
Şekil 5. Lavanta tarlaları arasında dolaşırken. |
Şekil 6. Kuyucak köyünün yanındaki köyün muhtarı. |
anlattım. Tam da doğru kişiye sordun. Ben yan taraftaki köyün muhtarıyım.
Aşağılarda pek birşey bulamazsın. İstersen yukarıdaki yamaca çık diye öneride
bulundu. Öyle yaptım.
Uygun bir yerden
yukarıya doğru çıkan bir yol buldum ve arabanın çıkabildiği yere kadar (yolun
bittiği yer) çıktım. Ekipmanımı alıp 100 m kadar da tırmandım. Bir saat kadar
time-lapse çektim (Şekil 7). Bu arada yağmur biraz atıştırdı, güneş açtı, hatta
gökkuşağı bile kısa bir süre göründü. Artık güneş batıyordu. Hava açık olsa geç
saatlere kadar kalıp samanyolu fotoğrafları çekmek niyetindeydim ama bu mümkün
görünmüyordu. Keşke bir turistik tesis olsaydı. O da yoktu. Zaten yeniden
yağmur yağmaya başlamıştı. Bir daha gelebilmek niyetiyle geri dönmeye karar
verdim. Lavanta tarlalarındaki geçirdiğim gün her ne kadar tam istediğim gibi olmasa
da sizlere buraları görmenizi tavsiye ederim. Unutmayın temmuz ayının ikinci
haftası!
Şekil 7. Çıktığım tepeden Kuyucak köyünün hemen yanındaki köy (ismini hatılayamıyorum) ve lavanta tarlaları. |
Şekil 8. Gün batımının hemen ardından ayrılmadan lavanta tarlaları. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder