Şavşat Arsiyan yaylasından
döndüğümüz akşam Artvin’e vardığımızda sağnak yağışla karşılaşmamız ertesi gün
için çok da iyi bir haberci değildi. Acaba Artvin’deki süremizi dolduruyor
muyduk?
3 Kasım 2014 Pazartesi
25 Ekim 2014 Cumartesi
Artvin/Şavşat: Yaylaların şahı Arsiyan Yaylası
Yazının hemen başında belirtmek isterim ki bu konuma kadar nasıl geldiğimizi “Şavşat:Karagöl ve Balık Gölü” başlıklı yazımızda görebilirsiniz. Arsiyan yaylasına gerçekten
gitmek isteyenler için -özellikle yolu kaybetmemek açısından- faydalı olacağını
düşünüyorum. Bu yazıyı aslında Karagöl ve Balık Gölü yazısıyla birlikte
yazmıştım. Ancak, yazı uzun olduğu için okuyucu sıkılmasın diye ikiye bölmek
durumunda kaldım. Kaldığımız yerden devam edelim...
21 Ekim 2014 Salı
Artvin: Şavşat Karagöl ve Balık Gölü
Yusufeli’nden döndüğümüz akşam
Artvin’de hava sıcak ve güzeldi. Saat 21:00-22:00 arasında ulaştığımız için,
şehirin gece hayatını görmek istedik. Gayet naif bir duyguyla bir kafede
oturalım, birşeyler içelim dedik ama sorduğumuz kişiler kafe olmadığını, sadece
bir pastane olduğunu söylediler. Artvin merkez böyle ilginç sürprizlerin olduğu
bir yer işte dostum.
16 Ekim 2014 Perşembe
Artvin/Yusufeli
Yusufeli
Haziran 2014’de doğu Karadeniz’deki
yoğun sisli ve yağışlı hava koşulları sebebiyle yarıda bırakmak durumunda
kaldığımız gezimizi, temmuz ayının üçüncü haftasında tekrar yapmaya karar
vermiştik. Bu geçen kısa süre içinde Ramazan ayına girilmişti ve bu durum gezimizde
önemli bir detay oluşturuyordu. Zira, Karadeniz bölgesinde, örneğin orta
bölümünden Ordu’da, Ramazan ayında gündüz vakti yemek yiyebileceğiniz tesis sayısında
belirgin bir azalma göreceğiniz kesindir.
13 Temmuz 2014 Pazar
Sinop/Erfelek Tatlıca Şelaleleri
Ağırlıklı olarak Rize
Kaçkarlar ve Artvin’in yaylalarını gezmeyi planladığımız seyahatimizi yarıda
keserek geri dönmek zorunda kalıyoruz. Trabzon’dan Ordu’ya dönerken öylesine
yoğun yağmur yağan bölgelerden geçiyoruz ki bazen silecekler yetişmekte
zorlanıyor.
10 Temmuz 2014 Perşembe
Trabzon/ Hamsiköy'den Pilav Dağı'na
Maçka tepelerinden karayoluna
indikten sonra bulunduğumuz yere çok yakın olan Hamsiköy’e gidip sütlaç yemeğe
karar verdik (Resim 84).
4 Temmuz 2014 Cuma
Bursa/Alaçam Köyü: Bulutların Üstünden Uludağ'ın Göllerine
2014 yılı Haziran ayının üçüncü haftasında ağırlıklı olarak Rize Kaçkarlar
ve Artvin’in yaylalarına planladığımız seyahatimizi aniden gelişen hava
muhalefeti sebebiyle yarı yolda kesmek zorunda kalınca, onca zamandır özlemle
beklediğim yere yine gidememiş oldum.
26 Haziran 2014 Perşembe
Trabzon/Kayabaşı Yaylası, Haçkalı Baba Yaylası, Alazlı Yaylası ve Maçka’nın Tepeleri
2014 Haziran ayının son haftasında hazırlıklarımızı
tamamlamış olarak Kaçkarlara doğru yola çıktık. Hazırlandık dediğim sadece
gezeceğimiz yerlerde özellikle Rize ve Artvin’deki güzergahlarımız değil,
9 Mayıs 2014 Cuma
Rize/Ayder Yaylası
Karadeniz’de doğuya doğru gidildikçe sizi Ordu civarında zaten büyülemiş
olan doğa ve yeşillik, Trabzon’dan sonra giderek artıyor. Trabzon’un şehir
bölgesini pas geçiyorum, çünkü Trabzon genel görünüm olarak tam masif bir beton
bloktur. Sahilden geçerken Karşıyaka mezarlığından geçiyormuşsunuz gibi içiniz
kararır. Yeşil alanı %1’e indirilmiş İstanbul ile yarış edemez ama,
karmakarışıktır. Şehir planlamacılık hangi esaslara göre yapılmıştır,
bilemezsiniz. Bu karışık cadde ve sokaklar örümcek ağı gibi örülmüş ışıklı
ışıksız tablelalarla bezenince, tadından yenmez bir şehir manzarası oluşur. Deniz
kenarına yakın AVM vardır ama şöyle güzel bir park yoktur. Bir de Karadeniz
sahil yolu denen garabet var, unutmayalım. Şehiri ve şehir insanını denizden
acımasızca koparan bir yoldur bu. Yahu yolu arkadan dağların içinden geçir ne
var? Olmaaz... Deniz kenarında yaşıyorsun ama sahile ulaşmak bir işkence. Zaten
en geniş yerinde 60-100 m arasında olan kıta sahanlığını yok ettiği için balık
da üreyemez buralarda. Batumdan gelen turist balıklar avlanır. Tabi o da
trollerle nasıl avlanıyor duymuşsunuzdur eminim. Buralarda pek balık kalmadı,
büyüyemeden avlanıyor ve balık buradan hep kaçıyor. Neredeyse hiç üremiyor. Bu
benim gördüğüm içler acınası bir konu ve duyarsızlık hat safhada. Ama bu
açgözlülükle mücadele edilmez.
O bakımdan dönelim konumuza...Böyle olduğu için Trabzon içi değil de mesela
Sürmene’den sonra yeşillik, güzellik başlıyor diyebiliriz (Görüyorsun değil mi
aslında hep güzelden bahsetmek istiyorum). Rize’ye geldiğiniz zaman yeşil
katsayısının burada çok daha fazla olduğunu açıkça görüyorsunuz. Tabi ki bu
durum şüphesiz bölgenin almış olduğu yağış oranıyla ilgili (Resim 1). Tepelerde
gördüğünüz bitki örtüsü de belirgin bir şekilde değişiyor. Ağaçları bir yana,
Ordu’da başınızı nereye çevirirseniz mutlaka fındık ocakları görürsünüz. Bu
neredeyse Ordu’nun en iç kesimlerinde bile böyledir. Rize’de ise fındığın
yerini çay almış sanki (Resim 2). Çay uzaktan bakıldığında yemyeşil bir halı
gibi görünüyor ve bu görüntüsünden dolayı tepelerde çok daha yoğun ve kesintisiz
bir yeşillik yaz, kış hakim. Bir de olayın tarım yönü var tabi ki. Örneğin, siz
Ordu’da çay yetiştirmeyi başarsanız bile kimseye satamazsınız, çünkü
almazlarmış. Şehirler kendi aralarında bazı tarım ürünlerini paylaşmışlar.
Kimse kimsenin ekmeğine karışmayacak yani...
Ayder yaylasına gidebilmek, normal bir yaylaya gitmekten çok farklı.
Trabzon-Ayder yaylası arasındaki mesafe 165 km kadar ve 2.5 saat alıyor.
Trabzon’dan çıkıp Artvin istikametine doğru hareketle ilerleyip Çayeli
ilçesinde sahil yoluna ayrılıyorsunuz. Sonra da Çamlıhemşin
![]() |
Resim 1. Rize Zilkale’den çevredeki yamaçlara doğru bir
bakış. Buralarda her yer yeşil. Yeterki sen dokunma... |
7 Mayıs 2014 Çarşamba
Ordu/ Çambaşı'ndan Keyfalan'a yol boyunca
Çambaşı'ndan Keyfalan’a Yol Boyunca
2014
yılı Nisan ayında Trabzon Sidiksa köyüne gittikten sonra Ordu’da kalan zamanımı
daha önceden gitmemiş olduğum bir yere giderek değerlendirmek istedim. Sevgili
Bora Aşar da hemen arkadaşlarını arayıp Keyfalan yaylasına gidelim dedi...
2 Mayıs 2014 Cuma
Trabzon/Sidiksa
Sidiksa
2014 yılı Nisan ayında gitme fırsatımızın doğduğu bu köye asıl gidiş
sebebimiz bir meslektaşımızın köyü olması. Geçtiğimiz iki sene (2012-2014) Ordu
ili ve çevresindeki tabiat güzelliklerini olabildiğine gezmeye çalıştığım için
doğuya doğru hareket etmenin de vaktinin geldiğini çoktan düşünüyordum.
30 Nisan 2014 Çarşamba
Ordu/Posküden Şelalesi
Posküden
Şelalesi
Görünüyor
ki karanlıktan uzanan kirli bir el tarafından bu gürül gürül akan nehirler ve
şelalelerin yokedilişleri, kimi küçük hesapçıların bundan sonraki düşlerini
gerçekleştirmeleri için önemsiz bir aşama olduklarından, hatırlanmayacak. Korkarım
ki, ekolojik dengenin değiştirilmesiyle yok olan onca canın hesabı hiçe
sayılacak ve bir aymazlık ve açlıkla doğa katliamı devam edecek.
21 Nisan 2014 Pazartesi
Bursa/Alaçam Köyü
Alaçam Köyü: Bursadaki Artvin?
Nisan 2014’de gerçekleşen Bursa
Dişhekimleri Odası’nın toplantısına giderken, en az 20 yıldır gitmemiş olduğum
Bursa’nın İnegöl ilçesi yakınlarında, eteklerinde yemyeşil ağaçların bulunduğu karlı
dağ manzarası beni büyüledi. Bir de karlı tepelerinden salınarak sarkan sisli
bulutlar yok muydu? Gel diyordu orası, gel. Tamam! dedim, söz. Dönüşte mutlaka
bir köy yolu bulup o karlı dağlara doğru çıkmaya karar verdim. Toplantıdan dönerken
Bursa Dişhekimleri Odasında görevli Dr. Serdar Alnıaçık, gitmek istediğim
bölgeyi söylediğimde, bana İnegöl’e 30 km kadar uzaklıktaki Alaçam köyüne
gitmemi tavsiye etti. Serdar bey, Dr. Alper Altay ve Dr. Tahsin Demir’le
birlikte “tamam senin işini hemen halledeceğiz koçum” çabasıyla organize olup,
bana harika bir yol bilgisi hazırladılar. Öyle ki, sonrasında gideceğim yeri elimle
koymuş gibi buldum. Serdar Bey, gideceğim köy hakkında bilgi verirken Artvinden
göçmüş olan bir kişiye beni yönlendireceğini söyledi. Kendisini tanıyordu. Sana
rehberlik yapar, iyi insandır. Yukarılarda göller var seni oralara çıkarır
dedi. Göller??? Hemen topukladım...
Hazırlanıp hemen yola çıktım. Ankara
yönüne doğru ilerlerken, Kestel Çimento (Eski Bursa Çimento) kavşağından
saparak, dağ yönüne doğru ilerledim. Burası eski İnegöl yolu olarak geçiyordu.
Çimento fabrikasına doğru yol aldım (sola saptım).
Biraz ileride yol boyunca sürecek bir bahar şenliği beni karşıladı. Yolda
her tarafta kır çiçekleri açmıştı. Hatta gelincikler bile açmaya başlamıştı.
Her taraftan kuş sesi geliyordu. Neredeyim ben yahu dedim? Arabamın camını
sonuna kadar açıp dışarıdan sürekli gelen kuş sesleri eşliğinde, tertemiz
havayı da soluyarak köy kavşağına doğru gittim. Yoldaki manzaralar öylesine
güzeldi ki sık sık durup fotoğraf çektim. Sağ tarafımda eteklerinde kar olan
dağlar ve altında yemyeşil olmuş ağaçlar. Kış ve bahar aynı kadranda. Bu
manzara şöleni, baharın dağın eteklerinden nasıl başlayıp yukarı doğru çıktığını
ne güzel anlatıyordu (Resim 1-4).
![]() |
Resim 1 ve 2. Alaçam köyü yol sapağına doğru ilerlerken
yol boyu sağ taraftaki dağ manzarası. |
17 Nisan 2014 Perşembe
Ordu/Çiseligöl Şelalesi
Perşembe yaylasının içlerinde
bulunan bu şelaleye ulaşım için çok düzgün bir yol olduğu söylenemez. Bu
şelaleye bu yazıyı yazana kadar iki kez gittim ve burada en son gidişimdeki
(Nisan 2014) fotoğrafları paylaşacağım.
Perşembe yaylasına sevgili Bora ile geceden gittik ve yaylaya çok yakın bir
tesiste kaldık. Tesise vardığımızda akşam 8:30 civarındaydı. Bu seyahatimizde
dikkatimizi çeken ilginç nokta Aybastı’ya girerken Bebek sahilindeki gibi
yürüyen hatta eşorfmanları çekip spor yapan insanlardı Hem şaşırdık hem
sevindik. Ayrıca, kasabada kızlı-erkekli çekirdek çıtlatan, sokakta muhabbet
eden gençleri görmek de güzeldi. Zira en son belediye seçimlerinde Ordu
kaybedilen iller arasında yer alıyor.
Kalacağımız tesiste kısa bir çay
molası verip konaklayacağımız dağ evimizi gördükten sonra hemen Perşembe
yaylasındaki Gaga tepesine gittik. Şanslıydım. Hava açık ve yıldızlar
parlıyordu. Yarım ay vardı ama o kadar da olsundu. Soğuk bir yana, öylesine
şiddetli bir rüzgar vardı ki yıldızların fotoğrafını çekebilmek için tripodun
ayaklarına önce kramponlarını bağladım, ayak boyunu en kısaya getirip toprağa dibine
kadar sapladım ve sırtımı rüzgara vererek, fotoğraf makinama ve tripoda siper olmaya
çalıştım. İhtişam anlatılmaz yaşanır diyorlar ya, oradaki manzaranın
ihtişamını, hele o soğuk ve rüzgarla karışık haliyle anlatamam. Nefisti. Bir
saatten biraz fazla o bölgede kaldıktan sonra tesise döndük (Resim 61,62).
![]() |
Resim 61 ve 62. Perşembe yaylasında yıldız hareketleri. |
Ordu/Ohtamış şelalesi ve Ulugöl
Aktarılan bazı bilgilere göre Ohtamış
şelalesi Karadeniz’in en yüksek şelalesi ama başka kaynaklara göre de Uzundere
köyündeki şelale en yükseği. 30 metreden dökülen bu şelale, Ordu’nun Ulubey
ilçesine bağlı Ohtamış köyünde bulunuyor. Bu şelaleye bir kez yazın, bir kez de
sonbaharda olmak üzere iki kez gittim. Bu yazıya sonbahardaki seyahatimle
ilgili fotoğrafları koyuyorum.
Ordu merkezden Ulubey yoluna çıktıktan sonra, yol boyunca ilerlerken sonbahar
renklerinin cümbüşü hakimdi. Sıklıkla karşılaştığımız fındık bahçeleri de
turuncu-sarı renklere dönüşmeye başlamıştı (Resim 49-51). Zaten bu sene (2013)
Karadenizdeki kuraklıktan dolayı fındık ocaklarının bir kısmı henüz yazın
ortasında kavrulmuştu. Fındıktan üç kuruş para kazanmayı hayal
eden köylü de çareyi yağmur duasına çıkmakta bulmuştu. Pek işe yaramamıştı ama...
![]() |
Resim 49. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu sonbahar renkleri. |
Resim 50 ve 51. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu. |
Ordu/Çiseli Şelalesi
Bu satırları yazmaya
başlamadan hemen önce ablam bana başımıza Tayfun Talipoğlu kesildin diyor. Bunu
bir iltifat olarak kabul ediyorum. Aslında bu şelaleye gitmek gibi özel bir
plan ile yola çıkmamıştım. Benim fotoğraf çekme isteklerimi karşılamak için
kendine iş çıkaran sevgili Bora, 2013 yılı Nisan ayında bir gün “saçma” atan
arkadaşlarının derede balık avlayacaklarını ve bizim de onlarla buluşup
birlikte bir gün geçirebileceğimizi söyledi. Kaçar mı? Ordu merkezden sabah
yola çıkıp Fatsa yolunda bekleyen arkadaşlarıyla buluştuk ve anayoldan dağlık
kesime doğru saptık. Kısa bir yol aldıktan sonra bir su değirmeninde durduk
(Resim 40 ve 41). Değirmen derenin kenarına kurulmuştu. Orada kimsecikler
yoktu. İçindeki değirmen muhtemelen mısır çekmek için kullanılıyordu. Buralarda
böyle zaten.
Bir başka gezimizde Ohtamış şelalesine giderken yine dere kenarına kurulmuş
bir değirmene rastlamıştık. 100 yılı aşkın aktif olarak çalıştırılıyordu, mısır
unu elde etmek için...Tabii Nisan ayı olduğu için artık bahar gelmeye ve
inanılmaz bir hızla ortalık yeşermeye başlamıştı. Benim Türkiye’de görmüş
olduğum diğer yerlerden farklı olarak burada bahar aylarında oluşan yeşil bir
başka diyebilirim. Vahşi, deli bir yeşil... arada sarı gibi tonların olabilmesi
imkansız olan, göz alan bir yeşil. Aşağıda dere akıyor ve kenarlarında orman
yapı hakim. Ağaçlar ve dallar bazı yerlerde o kadar sık ki arasından
geçemiyorsunuz (Resim 42 ve 43).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)