11 Şubat 2015 Çarşamba

Ordu/Uzundere Şelalesi

    
 Uzundere şelalesi Aybastı ilçesine bağlı Uzundere köyünde bulunuyor ve Türkiye’nin en yüksek şelalesi olduğu söyleniyor. Toplam yüksekliğinin kademeleriyle birlikte 120 m civarında olduğunu internetteki bir kaynaktan öğrendim.
Ne kadar doğru bilmem. Bu şelaleye de bu satırları yazana kadar iki kez (Mart ve Nisan 2014) gittik. Bunu özellikle hep belirtmek istiyorum. Çünkü, bir yer hakkında yazı yazmadan önce aslında amacım birkaç kez gidip, gerçekten elimde kayıda değer bir materyal olduğundan emin olduktan sonra kalemi elime almak. Ancak bu maalesef her zaman mümkün olamıyor.
      Şelaleye ilk gidişimizde hava kısmen güneşli, kısmen kapalıydı. Ordu’da Mart sonu ve Nisan ayında “Mart pusu” denen bir doğa olayı gerçekleşiyor. Hadise şöyle: Sabah kalktığınızda günlük güneşlik bir hava ile uyanıyorsunuz. Tam ne güzel bir gün olacak diye denize baktığınızda deniz yönünden yaklaşmakta olan yoğun bir sis tabakası geliyor ve yarım saat içinde tüm koyu kaplıyor. Hava bir anda kapıyor, soğuyor ve tüm keyfiniz kaçıyor. Ama bu durum bazen hemen yakındaki Perşembe sahilini etkilemeyebiliyor. Dahası, sis tabakası kalın olmadığından, Boztepeye çıktığınızda sis örtüsü altındaki Ordu’yu görebiliyorsunuz (Resim 73).
Resim 73. Boztepe mevkiinden Mart pusu altındaki Ordu.
Dönelim biz şelaleye. Aybastı’yı geçip Uzundere köyüne doğru yaklaştıkça, yol tamamen toprak yol olmaya başlamıştı. Bu sorun değildi ama biz gelmeden önce yağmur da yağmıştı. Aracım patinaj yapmaya ve kaymaya başlamıştı. Çamurda kaymaktan kısa tepeleri bile çıkamaz hale gelmiştik ve yağmur yine yağmaya başlamıştı. Çok yol gelmiştik ama sanki daha da gitmemiz gerekiyordu. Bu sırada köy evlerinin arasında bir yerdeydik. Ordu bölgesindeki seyahatlerimde vazgeçilmez yol arkadaşım Bora hemen arabadan inip orada oturan insanlara şelaleye ne kadar yol olduğunu sormaya gitti. Ben ise aracımın çamurdaki performansının kötü olduğunu bildiğim için acaba ısrar etmeyip geri mi dönsek diye düşünüyordum. Yanımda iki kişi  (Bora Aşar ve Dr. Ersan Çelik) vardı ve onları risk altına atmak istemiyordum.
Meğerse bizim arkadaşlar yürümeye de meraklıymış. Şelaleye 45 dakikalık yürümelik yol olduğunu öğrendikten sonra tabana kuvvet gitmeye başladık. Ben dize kadar balıkçı çizmelerimle iki arkadaşa kıyasla çok sosyetik kalıyordum. Onlar çamurdan korunmak için pantolonlarının paçalarını çoraplarını içine sokmak durumunda kalmışlardı. Yani kendime bir profesör kıyağı çekmiştim. Ama ne kıyak...
Bir tepeden aşağıya indikten sonra aşağıda bir köyün olduğunu gördük. Sanıyorum bu işte o Uzundere köyüydü. Çok sakindi. Neredeyse kimse ortalıkta yoktu (Resim 74).
Resim 74. Uzundere köyü.



Yolda oynayan bir çocuk gördüm. Elinde ağaç dallarından yapılmış bir ok ve yay tutuyordu. Bu aslan parçasına bana bir poz vermesini rica ettim. Beni kırmadı (Resim 75). 
Resim 75. Uzundere köyündeki çoçuk.
 İçim aslında bu sırada bir hayli burkulmuştu ve bir sonraki gidişimde de bu duygunun pek de yersiz olmadığını anladım. İkinci gidişimde de aynı çocuğu aynı oyuncak ile gördüm. Muhtemelen tek oyuncağı elindekiydi. Köyün içinden geçip yukarıya doğru yola koyulduk. Üstteki yolda bir adam ve muhtemelen onun kızı olan bir kız çocuk karşılaştık. Onlar da yürüyorlardı. Yolu sorduk. “Birşey değil, on dakikalık bir yol” dediler. Sevindik, biraz daha hızlı yürümeye başladık. Hava serin sayılırdı, montsuz gezilecek gibi değildi. Düşündüm. Şu ana kadar keçe-külah gezindiğim köyler arasında henüz “paltosu” olan bir tek insanla karşılaşmamıştım. En fazla üstüste iki kazak giyebiliyorlardı. Araba olmadığı için de hep yürüyorlardı genci, yaşlısı. Hatta -şaka değil tamamen gerçek- 2014 yerel seçimlerinde Mesudiye ilçesinde bir köydeki muhtar seçimini kazanan adayın, seçime günler kala bir minibüs satın alıp köylüyü taşıdığı için kazanabildiğini öğrendim. Yani anlayacağın sevgili dostum, durum sandığın gibi değil. Hani neden yumuşacık sıcak yatağında köylerdeki o insanlara kızıp, parayla oyunu satıyor diye eleştiriyorsun, kızıyorsun ya, lütfen çaresiziklerini bir daha düşün. Düşünelim ve çaresize çare olalım. Gül ağacından masalarda arkadaşlarınla memleketi kurtarmayı bırakıp, önce gerçekle tanışmak lazım. Bir çoğumuz onları, onlar da büyükşehirliyi hiç bilmiyor, emin olun. Bu insanların cebinde nakit 100 lirası olan %10 kesinlikle değildir. Teknoloji yok denecek düzeyde, kim buraya gelip, ülke ve dünya hakkında ne diyorsa doğru sanki o. Ancak, 2014 yerel seçimlerinden sonra dikkatimi çeken bir nokta da insanlarda tarif edemediğim bir çekingenliğin olmasıydı. Daha önceden bir yabancıyı gördüklerinde sanki daha rahat oluyorlarmış gibi geliyordu bana. Hatta ikinci gidişimizde yolda kalın kaşlı, mavi gözlü bir amca görüp portresini çekmek istedim (Resim 76). Fotoğrafını birilerine vereceğimden korktu. Tam anlamadım söylediklerini, bizi acaba kim zannetmişti? Zaten gider-ayak bir iki kare çektikten sonra hemen uzaklaşıp, “çekeceksen arkadan çek” dedi ve ineklerinin yanına gitti. Bu gerçekten buralarda görmeye alışık olmadığım bir insan manzarasıydı.

Resim 76. Portresini çekmeme izin verdikten sonra ineklerinin yanına giden amca.
 Yolumuza devam ettik. Bir süre daha gittikten sonra uzaktan şelalenin sesi gelmeye başladı. Yol bitmişti. Tamamen çim olan bir patikadan yürüyorduk ve şiirsel bir ambiyansı vardı. Bora ve Ersan önden hızlıca giderken, ben de oradaki çiçeklerin fotoğrafını çekmeye çalışıyordum. 
Resim 76. Uzundere şelalesine yaklaşırken şelalenin sesini duuyabileceğiniz kadar yakındaki patika yol.

 
Resim 77. Uzundere şelalesinün üst kademesi. Sanıyorum 30-40 m yüksekliği vardır.


Maalesef nefes nefese kaldığım için doğru düzgün birşeyler yakalayamadım. Yola devam edip onların gittiği çok dar patikadan tırmanıp, şelalenin üst kısmına çıktım. Uzundere şelalesine ilk seyahatimizde sadece üst kademesinden fotoğraf çekebildim (Resim 77). Açıkça kaç kademesi var tam bilmiyorum ama üstteki kısmından fotoğraf çektikten sonra alt kısmına ortalama 50-70 derecelik eğimli bir yamaçtan inerek ulaşmaya çalıştım. Biraz zor oldu ama tam indiğimde de yağmur ve şiddetli dolu indirmeye başladı.
Dolu öylesine yoğun bir şekilde yağıyordu ki şelalenin sesi ayırt edilemiyordu. Bence cennet böyle birşey olmalıydı. İnanılmaz keyifliydim ama yanımda şemsiyem olmadığı için fotoğraf makinam ıslanmadan nasıl çekim yapacağımı düşünüyordum. Bu arada da Bora ve Ersan’ın ruh hali benden bir hayli farklıydı. Üzerlerindeki tüm giyecekleri “sucuk” gibi ıslanmış ve öylesine su ile doymuştu ki elbiselerinden su damlıyordu. Saçları başlarına yapışmış ve sürekli su damlaları yüzlerinden aşağıya damlıyordu. Sadece ıslanmamış, üşümüşlerdi. “Gidelim artık hocam” dediler, çok acıklı baktılar. Ama bir sürü yol gelmiştik ve işi yarım bırakmak istemiyordum. Ben de ilk defa- nasıl olduysa- “bir kare çekmeden ayrılmam. Bir agaç kovuğunda birkaç dakika saklanın” dedim ama çekim yapmak yoğun doludan bu mümkün olamadı. Zaten ağaç kovuğu da yoktu. Tamamen iliklerimize kadar ıslanmış bir halde 45 dakika geri arabaya yürüdük. Hava da iyice soğumuş ve kar da bazı yerlerde yağmaya başlamıştı. Arabaya vardığımızda oradaki bir anneden havlu istedik, kurulanıp arabaya bindik ve geri döndük. Tam bir maceraydı. Çok ıslanmıştık, üşümüştük ama bir o kadar da keyif almıştık. Arabadaki klimayı sonuna kadar açıp kuruduk ve ısındık. Soğuktan üşüyen kulaklarımız da ısınıp ateşten kıpkırmızı oldu, şişti. Bir de neden böyle bir işe kalkıştığımızı anlasaydık keyfimize diyecek olmazdı ama gönül her sorunun cevabını vermiyor dostum.
Şelaleye ikinci ziyaretimizde ise hava parçalı bulutluydu ve Bora ile Perşembe yaylasından oraya geçmiştik. Yol açık olduğu için şelalenin çok yakınına kadar arabayla gittik ve hemen yürüyüp alt kademeye indik. Uzundere şelalesi’nin alt kademesi benim Ordu’da gördüğüm en zarif şelale. Çevresinde olabildiğince fotoğraf çekmeye çalıştım (Resim 78-81). Tabi buralarda şelale fotoğrafı çekmek Ankara Güven parkta fıskiye fotoğrafı çekmeye benzemiyor. İnanılmaz bir haz. Çekimleri tamamladıktan sonra yine yağmur yağmaya başladı. Neyse ki bu sefer yarım kalan işimi tamamlamış olmuştum. İçim rahattı. Telaş etmeden yavaş yavaş dönüş için yola koyulduk.
Resim 78. Uzundere şelalesi.
 
Resim 79. Uzundere şelalesi.
Resim 80. Uzundere şelalesi.
 
Resim 81. Uzundere şelalesi.