GeyserStrokkur’dan ayrıldıktan sonra kuzeydoğuya doğru devam ettik. 10-15 dakika
kadar uzakta bu bölgenin en güzel şelalelerinden biri olan Gullfoss’a
gidecektik (Şekil 19). Bundan sonra yaptıklarımızın çok büyük bölümü planımızın
içindeydi. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra yoldaki asfalt kayboldu ve kısmen
düzgün denilebilecek stabilize yola dönüştü.
|
Şekil 19. Gullfoss (F). Haritadan dikkat edilirse şelaleden akan suların ilerideki bir buzul gölünden geldiği görülebilir. |
|
Şekil 20. Lupinus nootkatensis çiçekleri ve arkada buzullar. |
“Reykjavik’tenReykjavik’e Büyük İzlanda Turu” yazımda bahsetmiş olduğum Lupinus nootkatensis veya Alaskan Lupine çiçeklerinin olduğu geniş
alanlar arkada yukarıdaki haritada görülen buzulla birlikte görülüyordu (Şekil
20). Çiçeklerin görüntüsü gerçekten arkadaki buzul ve temmuzda esen buz gibi
rüzgarla öylesine uyum içindeydi ki. Moralimizi her ne kadar çok etkilemese de
bir anda fırın gibi olan Ankara’dan (36 derece) gündüz en yüksek sıcaklığın
13-15 derece olan bir yere gelmiştik. Ancak, buradaki 13 derece bile Ankara’daki
13 derece gibi hissedilmiyordu inanın. Belki buzul bölgesinden esen rüzgardan
olsa gerek. Tabi içimize sadece termalleri giymiş değildik. Yürüyen lahana gibi
kat kat giyinip olabildiğince esen rüzgardan korunmaya çalışıyorduk. Seyahatimizin
hemen başında hava değişiminden soğuk algınlığı geçirmemek için bir iki gün
önlem almakta fayda vardı. Çiçeklerin olduğu bölgede fotoğraf çekip ilerledik. Yolumuzun
sağ tarafında gösterişsiz bir yol ayırımıyla Gullfoss şelalesine ulaşılıyordu.
Biz bunu ilk oradan geçtiğimizde göremedik, çünkü tabela bile yoktu. Herhalde
15 dakika kadar daha ilerledikten sonra yol yavaş yavaş stabilize yola
dönüştüğünde geçmiş olacağımızı düşünüp geri döndük. Arabayı sürerken pencereyi
açtım. Benim gibi şelale delisi mutlaka ona yaklaşırken sesini duyar dedim.
Öyle de oldu. Çok yaklaşıp geçtiğimizde arkamızda kaldı dedim. Yine döndük. O
gösterişsiz ve ilerisinde küçük bir tesis olan alanı gördük (Şekil 21).
|
Şekil 21. Gullfoss’a giderken yürüyüş yolu. |
Herhalde
dedik burası. Park ettik. Oradaki bir kişiye hemen sorup onayladım. Doğruydu.
İleriye doğru uzanan ahşap bir yürüyüş yolu şelaleye götürüyordu. Buraya beton
dökmeyi (!) akıl etmemişti İzlandalı. Aşağıdan şelalenin giderek artan sesi ve
yukarıdaki fotoğraftan da görülebileceği gibi şelaleden saçılan pulverize su
uzaktan görülüyordu. Belli ki büyük bir şelaleydi. Ben İzlanda’ya gelirken
gidilecek yerler listesine birçok şelale ekledim. Bunlardan sadece iki tanesi
için anayoldan sapıp ilave gitmek gerekiyordu. Biri buydu. Diğeri de kuzeydeki
Dettifoss. O gerçekten muazzam bir şelale. Şelaleye vardığımızda oldukça sert ve
soğuk bir rüzgarın olduğunu, kimi yerde sizi sarsabileceğini söyleyebilrim.
Karşıdan gelen pulverize su yağmuru altında fotoğraf çekmek neredeyse
imkansızdı. Kamerayı bir an için çıkarıp fotoğraf çekip hemen, kurulayıp tekrar
saklıyordum, çünkü anında hem objektif hem de body ıslanıyordu bu mesafeden
(Şekil 22).
|
Şekil 22. Gullfoss. |
Henüz
seyahatimizin başında kameramda bu yoğun pulverize su yağmurunda bir arıza
gelişmesinden çekindiğim için sadece bunun gibi birkaç fotoğraf çektim. Yedek
kameram vardı ama yine de risk almak istemedim. Oradan ayrıldık. Şimdi buradan
sonra artık güneye doğru hareket edecek ve Seljalandsfoss şelalesine
gidecektik. Evet, bugün biraz şelaleli bir gün olacaktı, çünkü bu bölgede
İzlanda’nın ünlü şelalelerinden birkaç tanesi var. Hava kapalı ve hafif
yağmurluydu. Bir tesiste durup kahve içtik. Keyfimiz yerindeydi. Güneye
indikten sonra artık halkaya oturmuş olacaktık. Seyahatimiz nispeten
basitleşecekti. En azından Höfn’e kadar hangi yola sapmamız gerektiğini hiç
düşünmeyecektik. Çünkü öyle bir yol rotamızın üzerinde yoktu. Bu seyahatte İzlanda’nın
dağlık bölgelerine özellikle Landmannalaugar’a gitmeyi istememe karşın aracımız
müsait olmadığı için gitmedik. Ancak, zamanımız daha geniş olsaydı sadece oraya
giden ve örneğin Jökulsarlon bölgesinden kalkan turlar vardı. Seljalandsfoss’a
giden yol görsel olarak çok eğlenceli olmasa da çok sık insanda Karadeniz’de
dolaşıyormuşsunuz hissi uyandırıyor.
|
Şekil 23. Gullfoss-Seljalandsfoss arası rota. Reykholt üzerinden biraz daha kısa bir yol. |
Seljalandsfoss
ve bundan daha büyük olan Skogafoss yolda ilerlerken görülebilecek şelaleler.
Asla kaçırmazsınız. Ben yine de bu yazıda her iki şelaleye ait birçok fotoğraf
koyup bu ifademi pekiştireceğim (Şekil 24).
|
Şekil 24. Seljalandsfoss anayoldan böyle görünüyor. Nispeten “zarif bir şelale”. |
Şelale
fotoğraflarının en büyük faydası onların neye benzediklerini hafızaya almak ve
böylelikle hemen tanımak. Yine de ben daha önceden Seljalandsfoss’un birçok
fotoğrafını görmeme karşın, böyle uzaktan çekilmiş bir fotoğrafını
görmediğimden uzaktan hamsiyi gören Karadeniz’li gibi acaba Samsun mu yoksa Perşembe
hamsisi mi hemen ayırt edemedim. Ancak, bu şelale dünyadan birçok fotoğrafçının
uğrak yeri... Seljalandsfoss, birkaç yıl önce patlayan ve adının telafuz güçlüğüyle
ünlenen Eyjafjallajökull yanardağının buzulunun devamı olan Seljalands
nehrininden kaynaklanan ve ortalama 60 m kadar yüksekten dökülen bir şelale.
Yoldan sola doğru ayrılan bir tali yol ile otoparka ulaşılabiliyor. Tahmin
edebileceğiniz gibi burada oldukça fazla turist var. Çok büyük olmamakla
birlikte otoparkın yanında tuvalet de var ama tesis olarak çok birşey beklemeyin.
Toprak bir yürüyüş yolu ile şelalenin yanına ve oradan da merdivenlerle
şelalenin arka bölümüne rahatlıkla geçebilmek mümkün (Şekil 25 ve 26). Burada
biraz ıslanırsınız ama Gullfoss kadar sanmam. Çok estetik ve zarif bir şelale.
Keşke biz buraya geldiğimizde hava güzel olsaydı... Burada 15 dakika kadar
dolaşıp fotoğraf çektikten sonra yola devam ediyoruz.
|
Şekil 25. Seljalandsfoss ve yanındaki merdivenler. Şelalenin arka böümüne geçenleri de görebilirsiniz biraz yakın çekim. |
Ortalama 30 km kadar doğuda bizi bekleyen
Skogafoss’a doğru ilerliyoruz. Skogafoss, Skoga nehrinin denize dökülme
noktasında ve denize oldukça yakın sayılabilecek genişçe (25) ve 60 m yüksekliğinde
bir şelale. İzlandadaki birkaç fantastik şelale arasında belki de turistlerin
buraya çok gelmesinin de etkisi olarak en meşhur şelalesi diyebilirim. Şelaleye
daha yaklaşırken size koca bir merhaba diyor (Şekil 28). Burası sanki panayır
alanı gibi (Şekil 29). Coldplay şurada bir konser yapsa yıkılırdı İzlanda diye
düşündüm. Her yerde çadırlar ve turistler dolu. Büyük çoğunluğu genç turistler.
Yaş ortalamaları 20-35 arasında kişiler. Daha gençler de var, hem de çok. Zaten
artık giderek doğuya yer değiştirdiğimizden yaşlı turist, özellikle turist
kafileleri adeta birdenbire buharlaştı. Skogafoss gerçekten çok güzel ve
seyretmeye doyamayacağınız bir şelale. Burası İzlandalılar arasında da çok
popüler. Düğün fotoğrafı
|
Şekil 26. Seljalandsfoss kısmen arka yukarıdan bakış. |
|
Şekil 27. Skogafoss’a gidiş... |
|
Şekil 28. Skogafoss.
|
|
Şekil 29. Skogafoss. |
çektirmek
için yaz kış buralara gelen çiftler çok. Şelalenin düştüğü yere çok yaklaşamıyorsunuz,
çünkü inanılmaz pulverize su bulutu sizi bir saniyeden kısa sürede sırılsıklam
yapabiliyor. Yan tarafında yukarıya uzanan bir merdiven var. Merdiven benden 10
tam not aldı. Her mevsim için yapılmış, sağlam ve asla kaymayacak bir tasarım
(Şekil 30). Burada yürüyüş yolunun hemen başında içinde tuvaletinin de
bulunduğu ve oradaki kampingcilere hizmet eden bizdeki sokak tostcularına
benzeyen bir iki tesis olmakla birlikte, buranın hemen çevresinde birçok otel
var. Ben de işte bu şelalenin cazibesiyle buradaki otellerden birisinde
konaklama ayarlamıştım. Zaten doğuya doğru gidildikçe, otel seçenekleri apansız
düşüyor ve çoğu 2 veya 3 yıldızlı olan, bir ailenin işlettiği adının otel
olarak booking.com’da geçen “evler”. Yani banyo-tuvalet olayı bir anda müşterek
oluyor. Evet öyle şekerim. Buralara geleceksen bunu bilesin. Ben, örneğin
Skogafoss’daki belkide en doğrudüzgün ve büyük görünen ve otel görünümlü otelden
(2 yıldızlı- Hotel Edda Skogar) booking.com’da rezervasyon yapmama karşın,
otelde orada bu gerçekle karşılaşınca (sonradan göreceklerimi bilemeyeceğimden)
önce kısa süreli bir şaşırdım. Resepsiyondaki görevliye bir hata olup
olmadığını sorduğumda sadece otelde değil, ülkenin birçok yerindeki otelde
durumun böyle olduğunu söyledi. Yapacak birşey yoktu. Kadir abi de durumu
yadırgadı başta ama burası böyleydi. Banyo ile ilgili daha değişik fantazi
yerler de gördük, yeri gelince anlatırım. Otele girdiğimizde saat 22:00
geliyordu ve acayip acıkmıştık. Restorantına girip yemek yiyelim dedik. Kapalı
olduğunu söylediler. Ama nasıl olduysa, evet nasıl olduysa resepsiyondaki kızın
etkisiyle midir anlamadım, şef bizim için bir sofra yaptı. Bu normalde İzlanda
da gerçekleşmesi herhalde hiç beklenemeyecek bir olaydır. İnanın, İzlanda’nın
geri kalanında kısa sürede bu kadar iyi hazırlanmış bir yemek yemedik. Peki ne
yedik? Zannetmeyin ki ülkemizdekilerle karşılaştırılabilir düzeyde birşey olsun.
Bu mümkün değil. Bunları burada yazayım hemen. Öncelikle tereyağlı ekmek. Aaa
öyle demeyin şimdi. Burada çok önemli. Sanıyorum bir tane tereyağı markası var
o da Smjör. Tadı fena değil, Karadenizdekilerle aşık atamaz ama fena değil. Tereyağlı
ekmek ve yanında çorba: genellikle koyun eti bulunan sebzeli çorba buranın
altın standart yemeği. Ama bugün biz çok şanslıydık. Peynir tabağıyla gelmişti.
Ayrıca, gravlax gibi muamele dilmiş Arctic Char (Salvelinus Alpinus) servis
ettiler (Şekil 31). Tadı gravlaxtan daha yavan. Bize söylemediler tabi ki ama sonradan
biz öğrendik, bunların hepsi bazı fyordlarda gözlerden uzak havuzlarda
yetiştirilen balıklar. Yani İzlanda’ya gidip havuz balığı yedik. Bir tesadüf
olsa gerek diye düşündük ama öyle olmadığını gördük. İzlandalılar çevrelerindeki
denizlerden avladıkları balıkları satıyorlar. Yanlış olmasın ama nerdeyse
TAMAMINI. “Balıkçı kasabasına” gidip, denizde avlanmış balıkları bizzat “görüp”
“havuz balığı” yemek zorunda kalabilirsiniz. Biz yaşadık bunu. İleride
yazacağım. E o zaman ben balığa çıkıp yakalasam da yesem? Onu da yaptık
anlatacağım. Bu oteldeki tabağı özellikle anlatıyorum. İşte bu smoked denen ama
olmayan, daha çok gravlaxa benzeyen alabalık ile buraya özgün Cin ve tonik
içiyorlar. Cin-Balık yani Rakı-Balık gibi. Kombinasyon fena değil ama benim
tarzım değil. Devam edecek...
|
Şekil 30. Skogafoss merdiven detayı. |
|
Şekil 31. Cin-alabalık. |