17 Nisan 2014 Perşembe

Ordu/Kazankaya ve Kapılı Şelaleleri

2014 yılı Ocak ayında Ankara’daki iç bunaltan sisli ve soğuk havadan kaçıp, güneşli ve nispeten daha sıcak olan Ordu’ya hafta sonu kaçamağı yaptım. Daha önceden gidemediğim Çaybaşı ilçesindeki Kazankaya ve Kapılı’daki Kapılı şelalerini görüntülemeye gittim. Kazankaya şelalesine ulaşabilmek için Ünye’den sapıp dağlara doğru 40 km kadar gittikten sonra da Çaybaşı’na vardım. Meğerse herkesin bildiği bir şelale imiş Kazankaya. Yolu öğrendikten sonra köy yolunun en sonunda kadar gitmem gerekti. Sonu dediğim, köy yolu da bitiyordu. Neyseki şanslıydım, medeniyet bitmemişti. Orada, şelalenin seslerini duyabilecebileceğiniz kadar yakında bir köy evi ve beni gören bir çift göz vardı. Sesini duyabildiğim ama aşağılarda bir yerlerde olan şelaleye rehbersiz gitmek açıkçası yapmak istemeyeceğim birşeydi. Çünkü yerler kısmen karlı ve bir hayli çamurlu-kaygan olduğundan inerken aşağıya yuvarlanma riski vardı. Kısacası “yemedi”. Ordu’nun dağlık bölgelerindeki halk inanılmaz yardımsever ve cana-yakındır. Evinde bir ekmeği olsun size çıkarıp verir. Oralarda inanın böyle şeyler çok önemli, çünkü bazen bir ekmek alabilmek için bir saat yürüyen insanlar var. Böyle insanları görünce içim hep sızlıyor. Bir ömür boyu maddi kazanımı bazılarının bir günlük faiz gelirine yaklaşamayacak bu insanlarla konuşmak ve zaman geçirmek bana diğerlerinden her zaman daha fazla keyif vermiştir. Gelelim şelaleye- lafı uzattık yine. Ev sahibi beni aşağıya ince bir patikadan indirdikten sonra kayalardan atlayarak şelaleye kadar götürdü. Ayakkabısı basit lastik kalıp tarzında olmasında karşın belli ki kayalardan atlamak konusunda hızı ve performansı inanılmazdı (Resim 34 ve 35).


Resim 34 ve 35. Kazankaya şelalesinin hemen üst kısmında yaşayan çift. Adamcağız benimle gerçekten çok ilgilendi.
Şelaledeki manzara gerçekten süperdi (Resim 36-38). Resim yavan kalıyor. Yolu olmayan, bir rehberle gitmeyi göze alacağınız bakir bir yere gittiğinizde antartikayı keşfetmişsiniz gibi bir duyguya kaplıyorsunuz. Veya en azından ben öyle oldum, özellikle bu şelalede. Eminim bir çoğunuz gitmeyecektir. O bakımdan paylaşmak istedim, gitmiş gibi olun. Umarım buraları da birilerine peşkeş etmezler. Gördüğüm kadarıyla su olan her yere HES yapılıyor Karadenizde. Oysaki sadece benim gibi yalın bir vatandaşın bile rahatça görebileceği gibi HESlerin alt bölgelerinde ciddi ölçüde su debisindeki azalmaya bağlı olarak bitki örtüsü değişiyor ve alabalık popülasyonu azalıyor. Yani getirdikleri, her tarafı su olan Ordu’da kimin için ne ise, götürdükleri hiç şüphesiz daha şimdiden çok fazla. İleride burada su kalmayacak diye düşünüyorum.
  

Resim 36 ve 37. Kazankaya şelalesi.


Resim 38. Kazankaya şelalesinde yukarıdan bakış.
Resim 39. Kapılı’daki şelalelerden bir tanesi.        
Kapılıdaki şelalelere ulaşmak için 14 km kadar daha gitmem gerekti. Aslında biraz yorulmuştum ama şelale serüvenlerinin insanda yarattığı duygu karmaşasını artık biliyorum. Önce merak, sonra “öf ne zaman varacağız”, sonra da “vay vay vayy”. Kapılıdaki yol giderek kötüleşen bir köy yolu. Oradaki insanlara sabır diliyorum. İnsanlara bol bol trafik cezası kesebilmek için “duble yol” yapanlar, keske oradaki halka normal bir yol yapabilseler. İnanın bu mütevazi sayılabilecek doğa serüvenlerim sırasında öyle yollardan geçtim ki benzerlerini daha önce Hindistan’ı anlatan belgesellerde görmüştüm. Korku filmi gibi. Diğer şelale iki kademeli yapıda, çünkü ortasından yol geçiyor (Resim 39). Alttaki kısmına inmedim. Yol daha karlı, çamurlu ve kaygandı. Etrafta yardım edecek de kimse yoktu. Belki yazın bir daha birileriyle gidebilirim diye düşündüm.
Kapılı şelalerine giderken yol boyunca kısmen karlı yerleşim alanlarından geçtim. Burası kıyı kesimine göre daha yüksek rakımda ve içeride olduğundan, kar yağdığı zaman kolay kolay kalkmıyor. Özellikle güneş görmeyen yamaçlarda uzun süre karın kaldığını biliyorum. Ordu’da tüm orta Karadenizde olduğu gibi birbirine çok yakın köy evleri görmek pek mümkün görünmüyor. Aileler içinde sıklıkla gelişen problemler dağınık yerleşime yol açmış. Şimdilerde maddi durumu daha iyi olan aileler betonarme ev yapıyorlar. Ama aslında orijinal olan taa Kalkolitik çağdan bu yana ahşap veya daha sonraları ortaya çıkan altı taş üstü ahşap olan evler. Bu evlerin sayısı giderek azalıyor, çünkü koruma altına da alınmıyor.