Posküden
Şelalesi
Görünüyor
ki karanlıktan uzanan kirli bir el tarafından bu gürül gürül akan nehirler ve
şelalelerin yokedilişleri, kimi küçük hesapçıların bundan sonraki düşlerini
gerçekleştirmeleri için önemsiz bir aşama olduklarından, hatırlanmayacak. Korkarım
ki, ekolojik dengenin değiştirilmesiyle yok olan onca canın hesabı hiçe
sayılacak ve bir aymazlık ve açlıkla doğa katliamı devam edecek.
Günümüzde
yok etmelerin dahi gözönünde ve gösterircesine yapıldığı bir toplumda, sözde homo perfectus artık mutlağın sevgisi ve
hiçlikte değil, neredeyse “selfie” lerde aranır hale geldi. Sentetik, hesapçı
insan bırakın doğaya sahip çıkmayı, sosyal media’da bile bir “like” etmenin
hesabını kuruyor kendi güdük, örümcek beyninde. İşte bu buzul sosyolojik yapıda
“doğaya saygı” sözü vaktiyle kadim taş binalarda düşülen ebced gibi vakarlı
görünse de, aslında zavallı ve kimsesiz…(Resim 82)
Resim 82. Rize Çad vadisinde yalnız başına duran doğaya saygı tabelası. Kimin umrunda ki? |
Sanki
biraz kızmış gibiyim değil mi bugün. Zaten ne zaman böyle olsam, Musa’nın asası
da neymiş? bizim kalemimiz var elimizde diyorum kendime. Belki biraz da bu
konuda üstüme fazla düşülüyormuş gibi geliyor. Bana neden boyle yerlere
gidiyorsun? Sen de gezmeye-alışverişe yurtdışına gitsene diyorlar. Bazen
kendime de sormuyor değilim: Paşam, neden sen de herkes gibi takılmıyorsun? Oradan
da bir “selfie” paylaşmıyorsun? diyorum. Maaliyet desen bazı yurtdışı seyahatlari
benim bir uzak köydeki şelaleye gidişimden inanın çok ucuz ve zahmeti ise yok
gibi. Neyse, gezmelerimiz bir süre bu şekilde devam edecek. Sonra, özellikle
fotografik olarak ilgimi çeken bazı yerlere de gitmeyi planlamış durumdayım.
Şimdilik sürpriz, paylaşmıyorum…
Neden
Posküden şelalesi? Cevabım: anlatmak istediğim bir şey var aslında… Şelale, Ordu’nun
Kumru ilçesinden 6 km uzakta bulunuyor. İnternette ararsanız “Posküden şelalesi
ve mesire yeri” diye geçiyor. Ben 2013 yılı Ekim ayında tek başıma buraya
gittim. Benim açımdan biraz zor oldu, çünkü defalarca yolda kayboldum. Özellikle
köy yollarında giderken bazen “anayol” kavramı yok olabiliyor ve yanlış yola
sapabiliyorsunuz. Bende zaten böyle şeyler çok olur. Şelaleye ulaşmak için
öncelikle Ünye’nin içinden Kumru-Korgan sapağından saptım. Kumru, Ordu
merkezden ortalama 75 km uzaklıkta bulunuyor. Tabi normal bir karayolunda
ilerlerken saatte 100 km ile gitseniz, bir saatten daha az bir sürede
varabileceğiniz bir yol ama bu yollar sürekli kıvrılıp durdukları için ortalama
2 saatte varılıyor. Kumru’nun içine vardığımda girişindeki bir benzinlikte
durup şelalenin yerini sordum. Tarifi aldığım zaman çok kolay olduğunu düşündüm
ama 6 km’lik kalan yolu defalarca kaybolarak bitirebildim. Köy evlerinin
aralarından geçerken genellikle yol soracak birilerini pek göremiyorsunuz
(Resim 83,84). Gelip geçen bir arabayı durdurup sormanız gerek. Buralarda yolu
kaybetmişseniz, korkmadan birilerini durdurup sorun, insanlar çok yardımcı olur.
Resim 83 v 84. Şelaleye doğru yaklaşırken, hiç kimsenin olmadığı köy yolları. |
Gittim de gittim… Ne şelaleyi gördüm, ne de sesini duydum. Artık öyle bir yere geldim ki medeniyetten son 10 dakikadır eser kalmamıştı. Arabadan inip birilerini bulayım da iyice kaybolmadan yerini öğreneyim dedim. Bir tesis gördüm. Önünde parkettim. Yıkık dökük, tam olarak viraneye benziyordu. Çekindim. Yolu sorayım diye demirden kapısına doğru ilerleyince içeriden bir su sesi geldiğini duydum. Demir kapısı zincirlerle kapatılmış olduğundan içeri giremedim. Kimse var mııı? Cevap yok. Biraz yokuş yukarı yürüyüp tesisin içine bakmaya karar verdim. İçim ürpermiyor da değildi, çok viraneydi kardeşim. Ben de süt oğlanım zaten. Tam x-files daki acayip sapık katillerin kalacağı görünümde bir yerdi, abartmıyorum. Hayatımda böyle birşey yapmamıştım. Keşke tesisin fotoğraflarını çekseydim. Ortalıkta hiç kimse görünmüyordu. Acaba biri beni gördü de demir parmaklıklardan içeri mi girmemi bekliyor? diye düşünmedim değil. Hayal gücüm sapık profilleriyle cuşa gelmişken, suya girme ihtimalimi de düşünerek arabaya döndüm, çizmelerimi giydim, kameramı ve tripodumu alarak tesisin arkasından bir yerlerden içine ya Allah girdim. Şelale tam karşımda duruyordu. Hani internette yazan “Posküden şelalesi ve mesire yeri” ndeki mesire yeri var ya işte o içinde bulunduğum virane tesisti! Gerçek bir kepazelikti. Lanet olsundu. Bir de utanmadan kapıya zincir bağlamışlardı, şelaleye ulaşılmasın diye. Cezalıydı çünkü.
Resim 85. Posküden şelalesi. |
Şelalenin
farklı açılardan fotoğraflarını çektim (Resim 85-87). Dövülüp kömürlüğe
kapatılan çocuğun fotoğrafını çekiyormuşum gibi bir duygum vardı. Alttaki
çekimlerimi tamamlayınca acaba yukarıda ne var diye düşündüm doğal olarak.
Şöyle bir baktım. Çok net göremiyordum ama aşamalı bir şelaleydi. Bulunduğum
bölüm çok yüksek değildi. 6-8 m kadardı. Çok az bir debisi olan bir ırmak
tarafından besleniyordu.
Resim 86. Posküden şelalesi. |
Resim 87. Posküden şelalesinin döküldüğü havuz. |
Yukarı
nasıl tırmanabileceğimi düşündüm. Şelalenin etrafındaki toprak balçık haline
gelmişti. Üstüm başım battı ama kenardaki topraktan tırmanıp ırmağın üst
kısmına çıktım. Bir aşaması daha var gibiydi ama insan yapımı bir kademeydi bu
ve ileride de bir tane daha vardı (Resim 88 ve 89). Ayağımda çizme olduğu için sığ ve düşük debisi
olan ırmağın tam ortasından tripodla fotoğraf çekebiliyordum. Tamamiyle
korunaksız bir haldeydim. Kayıp düşsem beni kim bulabilir diye düşündüm.
Ortalıkta kimsecikler görünmüyordu. Çok dikkatli bir şekilde yukarı doğru
yürümeye başladım. Irmağın kenarında bir su arkı yapılmıştı. Nispeten daha az
çamur ve kayganlığın olduğu bir bölgeydi.
Resim 88 ve 89. Şelalenin üstünde yapılan kademeler. |
Derken
hemen ileride sağda yukarıda sarı renkte bir ev gördüm. Yoğun ağaçlardan o ana
kadar görememiştim. Meğerse medeniyet tam olarak bitmemişti. Hemen oraya çıkıp evdeki
aileden şelalenin üst kısımı için yol tarifi istedim. Burası dediler. Evdeki
küçük çoçuk ve köpekleri zaten ezbere bildikleri bir patikadan beni tekrar ırmağa
indirdiler. Birkaç fotoğraf da orada çektim (Resim 90 ve 91).
Resim
90. Posküden şelalesinin üst kısmındaki ırmak.
|
Oralarda
da şelale ve ırmak bozulmamıştı ama içinden geçtiğim mesire yeri gerçek bir
kepazelikti. Belli ki başlangıçta şelaleye altın yumurtlayacak tavuk gözüyle bakılıp
açılan tesis iş yapmayınca öylesine “leşiyle” terkedilmişti. Bu sefer bazı
küçük hesapçıların hesabı tutmamıştı. Suçlusu da şelaleydi sanki ve ceza olarak
süresiz hapsedilmişti!