6 Şubat 2016 Cumartesi

Rize/Altıparmak Dağları

Altıparmak dağlarına seyahatimiz aslında bir önceki sene (2014) Bora ile seyahat planımızın içindeydi. Artvin Yusufeli bölgesinde gezerken Altıparmak dağlarının eteklerine kadar gitmiştik. Büyüleyici, öylesine büyüleyici bir güzelliği olan bir yer. Özellikle Barçal çayının olduğu bölgede küçük pansiyonların işgal ettiği yer dışında, eteklere doğru çıktıkça insan tarafından bozulmamış birçok yer ilginçtir ki hala bulunuyor. Son derece bakir olan Altıparmak etekleri, sıklıkla tohum veya böcek çalmak için cirit atan yabancı turist görünümündeki hırsızlar dışında pek de yerli turisti göremeyeceğiniz bir bölge. Peki neden gidememiştik biz buralara? Rize’nin dağlık bölgelerinde çok çabuk değişen hava koşullarından dolayı tabi ki. Dolayısıyla blogda bu konuda yazı eksik kalmıştı.
Gerçi yazılarımın çok ses getirmediğinin bilincindeyim. Ama burada Oscar Wilde’a bir gönderme yaparak demek isterim ki biz yerinde sayanlardan da değiliz. Israr ettik ve bir sonraki sene temmuz ayının üçüncü haftasında oraya gittik. Zaten buralarda seyahat etmek için en uygun zamanın da temmuz 2-3 haftalar arası olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim.

Ordu tarafından geliyorduk. Akşam saatlerinde geçen sene ramazana isabet ettiği için gidemediğimiz pek de meşhur bir pideci olan Trabzon’daki Bozo’ya gittik. Akşam 22 civarında olmasına karşın hala tıkabasa doluydu. Karadeniz’de birçok mekanda pide yedim ama buradaki pide konusunda gerçekten çok övgü almıştım. Acaba nasıldı? Yine de garsona ne önerirsiniz diye sorduk. Peynirli kavurmalı karışık dedi. Tamam dedik (Şekil 141).

Şekil 141. Bozo’nun pidesi.
         Açık söylemek gerekirse Karadeniz sahilinde yediğim en iyi pidelerden biri olduğu kesindi. Yani işletme için haklı gururdu. Ben 10 üzerinden 9.9 veririm (o da bütün pidecileri gezmediğimden). Kesinlikle tavsiye ederim. Asla pişman olmazsınız. Unutmayın Bozo.. Yolumuza devam edip, Ayder sapağına kadar ilerledik. Oradan Ayder bölgesine geçip, Ayder yaylasını geçtikten sonra da Altıparmak dağları için yol ayırımından kalacağımız pansiyona doğru ilerlemeye başladık. Buradaki yollar stabilize yapıda ve hızla gidebilmeniz mümkün değil. Saatte 10-20 km. Oldukça engebeli sayılabilecek yollar. Hele gece bir de sis varsa önünüzü doğru düzgün göremezsiniz. Aslında ıslah edilse çok iyi olur ama herhalde gündemde yok.

Git git yol bir türlü bitmiyordu. Avusor yaylasına daha 11 km olduğunu belirten tabelayı gördüğümüzde sabırlı olmamız gerektiğini anladık. Birkaç kez araba rampayı çıkamadı. Öyleydi, böyleydi derken gece 1:30 gibi pansiyona yaklaştık. Uzaktan ışıkları gözüküyordu. Arabayı uygun bir yere park edip pansiyona (Simge pansiyon) 200 m kadar yürüdük. Bize hemen odamızı gösterdiler. Beklemişlerdi bizi o saate kadar. Ben kameramı kapıp, zifiri karanlıkta

Şekil 142. Geldiğimiz yöne doğru bir bakış.
Şekil 143. Pansiyonun hemen girişindeki kuzine.

samanyolu fotoğrafı çekmek için dışarı çıktım (Şekil 142). Birkaç sene böyle ortamlarda çektiğim için biraz tecrübe edindim. Dağdaki karanlığın size getirdiği bilinmezlik duygusu ve ürperti sadece başınızı birazcık yukarıya yıldızlara doğru çevirince sublimasyona uğruyor. İnsanın yaşaması gereken bir duygu. Yıldızlarla başbaşa kalmak ancak dağ başında olacak birşeydir. Gerisi gül yatağın içinde Tanrı’yı aramaya benzer. Sabaha kadar fotoğraf çektim. Her saniyesi de benim için çok ayrıcalıklı bir buluşma gibiydi. Çok keyifliydi. Hiç uyumadım ama nedense yorgun da düşmedim. Biraz soğuk olması çok doğaldı tabi ki. Kalın bir mont ve bere ile sabahı buldum.
Kaldığımız pansiyon bir aile işletmesiydi. Buralarda bu tip işletmeler vardır ama sayıca çok fazla değildir. Sabah erkenden evin hanımı kuzineyi yakmıştı ve evin içi ısınmıştı. Bu kuzineler Karadeniz bölgesi için çok tipiktir (Şekil 143). Hem soba hem de kuzine olarak kullanılır. Bulunduğu yeri hemen ısıtır. Buradaki pansiyon Pokut’taki pansiyonlar gibi butik yapıda değildi. Dış görünümü itibariyle benzemekle birlikte içi tam olarak onlar gibi değildi. Zaten bölgedeki iki pansiyondan biriydi. Diğerine ise 1 saat yürüme veya katır ile ulaşılıyordu ve bize verilen bilgilere göre Altıparmak dağına tırmanan dağcılar orada konaklarlarmış.

            Biz ortalıkta dolanıp fotoğraf çekerken (Şekil 144), pansiyonda bize hummalı bir kahvaltı hazırlama trafiği vardı. Burada yetişen sebze yoktu. Ekmeği kendileri yapmak durumundaydılar, çünkü en yakın market herhalde Ayder yaylasındaydı. Pansiyonun işletmecisi olan hanım, bizzat kendisi burada peynir ve kaymak üretiyordu (Şekil 145). Her ikisi de tek kelimeyle nefisti (Şekil 146 ve 147). Zaten bunlar varken burada kahvaltı adına başka birşey beklemiyordum desem yerinde olur. Çünkü büyükşehirde katkı maddesiz gıda bulmak hayal gibi birşey oldu biliyorsunuz. Açık havada dağ manzarası eşliğinde yaptığımız kahvaltıdan sonra, işletmecinin oğlu “Adem” belirdi. Bizi dağa çıkaracak o idi. Daha önceden defalarca çıkmış, hatta Kavrun zirve de dahil olmak üzere bu civardaki tüm zirvelere çıkmış genç arkadaşımız, biz çaylarımızı yudumlarken artık yola koyulmamız gerektiğini söyledi.

            Biz üç gezgin, rehberimiz Adem ve küçük köpeği yavaş yavaş sabah saatlerinde tırmanmaya başladık. Arada bolca durup çevremizin fotoğraflarını çekiyorduk. Değişen dağ manzarasına karşın henüz Altıparmak dağlarını görememiştik. Neredeyse yarım saatten fazla süredir tırmanıyorduk (Şekil 148). Ben Kaçkar zirve gibi majestik görüntüsü olan bir dağ figürü hayal ediyordum. Bir saat kadar yamaçta çıktıktan sonra artık bulunduğumuz tepenin zirvesine yaklaşmıştık. Bu zirve sağ tarafta Altıparmak dağlarının sırasıyla bir yerinden kavuşuyordu. Ancak hala beklediğimiz görüntü ortalıkta yoktu (Şekil 149). Tecrübeli dağcı olmadığımızdan, çok sık dinlenerek çıkmak durumunda kalıyorduk. Zaten zirveye tırmanmak gibi bir niyetimiz de yoktu. Biz bu güzelliği gözlerimizle görüp şahit olmak için buradaydık. Bu arada hava açmıştı ve güneşin sıcaklığı iyiden iyiye hissedilir hale gelmişti. Hatta aşağıya indiğimizde kollarımız güneş yanığından acıyordu. Ortalama 3000-3200 m civarında bir yerlerdeydik. Zirveye ulaşınca

Şekil 144. Pansiyonun hemen yanındaki dağ manzarası.
Şekil 145. Sütü kaymağından ayırmak için kullanılan düzenek.
Şekil 146. Pansiyonda yediğimiz peynir.
Şekil 147. Pansiyonda yapılan kaymak. Tek kelimeyle olağanüstü!
Şekil 148. Altıparmak tırmanışı...
Şekil 149. Bulunduğumuz tepenin zirvesine yaklaşırken.
Şekil 150. Seyahatimizde bize eşlik eden dostumuz Prof. Dr. Kadir Aksöz arkadaki Altıparmak zirve fonuyla bana poz verirken.
Altıparmak dağlarının zirveleri görünmeye başladı. Biz uygun açılar bulup bol bol fotoğraf çektik (Şekil 150). Bulunduğumuz yerden tepenin -eskilerin deyimi ile- hatt-ı balasını takip edip aşağıya doğru inerken, arkamızdaki Altıparmak manzarası giderek panaromik bir görüntü olmaya başladı ve çok ilerilerde içinde Kaçkar zirvenin de bulunduğu oldukça panaromik bir manzara oluşturdu. Muhteşemdi (Şekil 151). 
Şekil 151. Solda Altıparmak dağları, sağda arkada Kaçkar zirve.
Şekil 152. Sıra sıra tepeler. Sağda ileride Pokut yaylasını görmek mümkün.
Şekil 153. Biz aşağıya inerken...





Şekil 154. Ve onlar aşağıya inerken!

 Bulunduğumuz yer manzara olarak öylesine çevre bölgeye hakimdi ve aşağıya baktığımızda karşımızda bulunan tepelerin bir tanesinde (sola bakın) Pokutu ve Sal’ı görmek mümkündü (Şekil 152). Biz aşağıya doğru patikayı izleyip ağır ağır inerken (Şekil 153), bölge sakinlerinin tepelerden aşağıya nasıl indiklerine bizzat şahit olduk (Şekil  154). Fotoğraftaki iki bayan bizim ayağımızı nereye koysak diye düşündüğümüz patika yollarını hiçe sayarak kimi yerde yamaçtan kayarak (!) ve çoğu yerde koşar gibi iniyorlardı. Yani öyle ki ayağın bir takılsa aşağıya kadar yuvarlanacağın bu yamaçlarda böylesine iniş sanıyorum bölge coğrafyasında yaşayan insanlarla ilgili birşey.
Karadeniz bölgesinde gördüğüm en güzel dağ kesinlikle Kaçkar zirve. Benim Finlandiyalı diplomat hastam (55 yaşında) bile buraya iki kez gitmiş. Artık siz bundan bir pay çıkarın. Altıparmak dağları o kadar olmasa da gerçekten güzel ve görmeye değer. Buraları yok edilmeden görmenizi tavsiye ederim. Çünkü öyle görünüyor ki yeşil yol projesiyle buraları yakında değişecek.



Hiç yorum yok: