Altıparmak dağlarına seyahatimiz aslında bir önceki sene (2014) Bora ile seyahat
planımızın içindeydi. Artvin Yusufeli bölgesinde gezerken Altıparmak dağlarının
eteklerine kadar gitmiştik. Büyüleyici, öylesine büyüleyici bir güzelliği olan
bir yer. Özellikle Barçal çayının olduğu bölgede küçük pansiyonların işgal
ettiği yer dışında, eteklere doğru çıktıkça insan tarafından bozulmamış birçok
yer ilginçtir ki hala bulunuyor. Son derece bakir olan Altıparmak etekleri,
sıklıkla tohum veya böcek çalmak için cirit atan yabancı turist görünümündeki hırsızlar
dışında pek de yerli turisti göremeyeceğiniz bir bölge. Peki neden gidememiştik
biz buralara? Rize’nin dağlık bölgelerinde çok çabuk değişen hava koşullarından
dolayı tabi ki. Dolayısıyla blogda bu konuda yazı eksik kalmıştı.
Gerçi
yazılarımın çok ses getirmediğinin bilincindeyim. Ama burada Oscar Wilde’a bir
gönderme yaparak demek isterim ki biz yerinde sayanlardan da değiliz. Israr
ettik ve bir sonraki sene temmuz ayının üçüncü haftasında oraya gittik. Zaten
buralarda seyahat etmek için en uygun zamanın da temmuz 2-3 haftalar arası
olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim.
Ordu
tarafından geliyorduk. Akşam saatlerinde geçen sene ramazana isabet ettiği için
gidemediğimiz pek de meşhur bir pideci olan Trabzon’daki Bozo’ya gittik. Akşam
22 civarında olmasına karşın hala tıkabasa doluydu. Karadeniz’de birçok mekanda
pide yedim ama buradaki pide konusunda gerçekten çok övgü almıştım. Acaba
nasıldı? Yine de garsona ne önerirsiniz diye sorduk. Peynirli kavurmalı karışık
dedi. Tamam dedik (Şekil 141).
|
Şekil 141. Bozo’nun pidesi. |
Açık söylemek gerekirse Karadeniz sahilinde yediğim en iyi pidelerden biri
olduğu kesindi. Yani işletme için haklı gururdu. Ben 10 üzerinden 9.9 veririm
(o da bütün pidecileri gezmediğimden). Kesinlikle tavsiye ederim. Asla pişman
olmazsınız. Unutmayın Bozo.. Yolumuza devam edip, Ayder sapağına kadar ilerledik. Oradan Ayder bölgesine
geçip, Ayder yaylasını geçtikten sonra da Altıparmak dağları için yol ayırımından
kalacağımız pansiyona doğru ilerlemeye başladık. Buradaki yollar stabilize
yapıda ve hızla gidebilmeniz mümkün değil. Saatte 10-20 km. Oldukça engebeli
sayılabilecek yollar. Hele gece bir de sis varsa önünüzü doğru düzgün
göremezsiniz. Aslında ıslah edilse çok iyi olur ama herhalde gündemde yok.
Git git yol bir türlü bitmiyordu. Avusor yaylasına daha 11 km olduğunu
belirten tabelayı gördüğümüzde sabırlı olmamız gerektiğini anladık. Birkaç
kez araba rampayı çıkamadı. Öyleydi, böyleydi derken gece 1:30 gibi pansiyona
yaklaştık. Uzaktan ışıkları gözüküyordu. Arabayı uygun bir yere park edip
pansiyona (Simge pansiyon) 200 m kadar yürüdük. Bize hemen odamızı gösterdiler.
Beklemişlerdi bizi o saate kadar. Ben kameramı kapıp, zifiri karanlıkta
|
Şekil 142. Geldiğimiz yöne doğru bir bakış. |
|
Şekil 143. Pansiyonun hemen girişindeki kuzine. |
samanyolu fotoğrafı
çekmek için dışarı çıktım (Şekil 142). Birkaç sene böyle ortamlarda çektiğim
için biraz tecrübe edindim. Dağdaki karanlığın size getirdiği bilinmezlik
duygusu ve ürperti sadece başınızı birazcık yukarıya yıldızlara doğru çevirince
sublimasyona uğruyor. İnsanın yaşaması gereken bir duygu. Yıldızlarla başbaşa
kalmak ancak dağ başında olacak birşeydir. Gerisi gül yatağın içinde Tanrı’yı
aramaya benzer. Sabaha kadar fotoğraf çektim. Her saniyesi de benim için çok
ayrıcalıklı bir buluşma gibiydi. Çok keyifliydi. Hiç uyumadım ama nedense
yorgun da düşmedim. Biraz soğuk olması çok doğaldı tabi ki. Kalın bir mont ve
bere ile sabahı buldum.
Kaldığımız pansiyon bir aile işletmesiydi. Buralarda bu tip işletmeler
vardır ama sayıca çok fazla değildir. Sabah erkenden evin hanımı kuzineyi
yakmıştı ve evin içi ısınmıştı. Bu kuzineler Karadeniz bölgesi için çok
tipiktir (Şekil 143). Hem soba hem de kuzine olarak kullanılır. Bulunduğu yeri
hemen ısıtır. Buradaki pansiyon Pokut’taki pansiyonlar gibi butik yapıda
değildi. Dış görünümü itibariyle benzemekle birlikte içi tam olarak onlar gibi
değildi. Zaten bölgedeki iki pansiyondan biriydi. Diğerine ise 1 saat yürüme
veya katır ile ulaşılıyordu ve bize verilen bilgilere göre Altıparmak dağına
tırmanan dağcılar orada konaklarlarmış.
Biz ortalıkta dolanıp fotoğraf
çekerken (Şekil 144), pansiyonda bize hummalı bir kahvaltı hazırlama trafiği
vardı. Burada yetişen sebze yoktu. Ekmeği kendileri yapmak durumundaydılar,
çünkü en yakın market herhalde Ayder yaylasındaydı. Pansiyonun işletmecisi olan
hanım, bizzat kendisi burada peynir ve kaymak üretiyordu (Şekil 145). Her ikisi
de tek kelimeyle nefisti (Şekil 146 ve 147). Zaten bunlar varken burada
kahvaltı adına başka birşey beklemiyordum desem yerinde olur. Çünkü
büyükşehirde katkı maddesiz gıda bulmak hayal gibi birşey oldu biliyorsunuz. Açık
havada dağ manzarası eşliğinde yaptığımız kahvaltıdan sonra, işletmecinin oğlu “Adem”
belirdi. Bizi dağa çıkaracak o idi. Daha önceden defalarca çıkmış, hatta Kavrun
zirve de dahil olmak üzere bu civardaki tüm zirvelere çıkmış genç arkadaşımız,
biz çaylarımızı yudumlarken artık yola koyulmamız gerektiğini söyledi.
Biz üç gezgin, rehberimiz Adem ve
küçük köpeği yavaş yavaş sabah saatlerinde tırmanmaya başladık. Arada bolca
durup çevremizin fotoğraflarını çekiyorduk. Değişen dağ manzarasına karşın
henüz Altıparmak dağlarını görememiştik. Neredeyse yarım saatten fazla süredir
tırmanıyorduk (Şekil 148). Ben Kaçkar zirve gibi majestik görüntüsü olan bir
dağ figürü hayal ediyordum. Bir saat kadar yamaçta çıktıktan sonra artık
bulunduğumuz tepenin zirvesine yaklaşmıştık. Bu zirve sağ tarafta Altıparmak
dağlarının sırasıyla bir yerinden kavuşuyordu. Ancak hala beklediğimiz görüntü
ortalıkta yoktu (Şekil 149). Tecrübeli dağcı olmadığımızdan, çok sık dinlenerek
çıkmak durumunda kalıyorduk. Zaten zirveye tırmanmak gibi bir niyetimiz de
yoktu. Biz bu güzelliği gözlerimizle görüp şahit olmak için buradaydık. Bu
arada hava açmıştı ve güneşin sıcaklığı iyiden iyiye hissedilir hale gelmişti. Hatta
aşağıya indiğimizde kollarımız güneş yanığından acıyordu. Ortalama 3000-3200 m
civarında bir yerlerdeydik. Zirveye ulaşınca
|
Şekil 144. Pansiyonun hemen yanındaki dağ manzarası. |
|
Şekil 145. Sütü kaymağından ayırmak için kullanılan
düzenek. |
|
Şekil 146. Pansiyonda yediğimiz peynir. |
|
Şekil 147. Pansiyonda yapılan kaymak. Tek kelimeyle
olağanüstü!
|
|
Şekil 148. Altıparmak tırmanışı... |
|
Şekil 149. Bulunduğumuz tepenin zirvesine yaklaşırken. |
|
Şekil 150. Seyahatimizde bize eşlik eden dostumuz Prof.
Dr. Kadir Aksöz arkadaki Altıparmak zirve fonuyla bana poz verirken. |
Altıparmak dağlarının zirveleri
görünmeye başladı. Biz uygun açılar bulup bol bol fotoğraf çektik (Şekil 150). Bulunduğumuz
yerden tepenin -eskilerin deyimi ile- hatt-ı balasını takip edip aşağıya doğru
inerken, arkamızdaki Altıparmak manzarası giderek panaromik bir görüntü olmaya
başladı ve çok ilerilerde içinde Kaçkar zirvenin de bulunduğu oldukça panaromik
bir manzara oluşturdu. Muhteşemdi (Şekil 151).
|
Şekil 151. Solda Altıparmak dağları, sağda arkada Kaçkar
zirve. |
|
Şekil 152. Sıra sıra tepeler. Sağda ileride Pokut
yaylasını görmek mümkün.
|
|
Şekil 153. Biz aşağıya inerken... |
|
Şekil 154. Ve onlar aşağıya inerken! |
Bulunduğumuz yer manzara olarak
öylesine çevre bölgeye hakimdi ve aşağıya baktığımızda karşımızda bulunan
tepelerin bir tanesinde (sola bakın) Pokutu ve Sal’ı görmek mümkündü (Şekil
152). Biz aşağıya doğru patikayı izleyip ağır ağır inerken (Şekil 153), bölge
sakinlerinin tepelerden aşağıya nasıl indiklerine bizzat şahit olduk
(Şekil 154). Fotoğraftaki iki bayan
bizim ayağımızı nereye koysak diye düşündüğümüz patika yollarını hiçe sayarak
kimi yerde yamaçtan kayarak (!) ve çoğu yerde koşar gibi iniyorlardı. Yani öyle
ki ayağın bir takılsa aşağıya kadar yuvarlanacağın bu yamaçlarda böylesine iniş
sanıyorum bölge coğrafyasında yaşayan insanlarla ilgili birşey.
Karadeniz bölgesinde gördüğüm en güzel dağ kesinlikle Kaçkar zirve. Benim
Finlandiyalı diplomat hastam (55 yaşında) bile buraya iki kez gitmiş. Artık siz
bundan bir pay çıkarın. Altıparmak dağları o kadar olmasa da gerçekten güzel ve
görmeye değer. Buraları yok edilmeden görmenizi tavsiye ederim. Çünkü öyle
görünüyor ki yeşil yol projesiyle buraları yakında değişecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder