Macahel’den Hopa’ya doğru ilerlerken
havanın iyice sislenmesini Artvin’deki süremizin dolduğuna bir işaret olarak
sayıyoruz.
Artık, Rize’ye doğru geçeceğiz ve bu akşam Kaçkarlarda konaklayacağız. Orada da üç gündür kapalı olan hava bir zahmet açacak. Başka yolu yok. Dönerken Borçka’da bir an için durup taş köprünün fotoğrafını çekiyorum (Şekil 110). Kendi dışında etrafındaki herşey göz tırmalasın diye inşa edilmiş sanki.
Artık, Rize’ye doğru geçeceğiz ve bu akşam Kaçkarlarda konaklayacağız. Orada da üç gündür kapalı olan hava bir zahmet açacak. Başka yolu yok. Dönerken Borçka’da bir an için durup taş köprünün fotoğrafını çekiyorum (Şekil 110). Kendi dışında etrafındaki herşey göz tırmalasın diye inşa edilmiş sanki.
Şekil 110. Borçka’daki taş köprü. |
Hopa’ya doğru virajlı yollardan ilerlerken bir süreliğine de olsa buralara
veda etmek insanın içini buruyor (Şekil 111), çünkü Artvin’deki doğa
güzelliklerinin henüz yarısını bile gezemedik. Bir daha gelmek şart. Bize de
bahane lazım zaten...
Şekil 111. Hopa’ya doğru ilerlerken. |
Olabildiğince durmadan ilerleyip
Hopa’ya oradan da batı yönündeki Arhavi’ye doğru ilerliyoruz. Arhavi’ye
geldiğimizde şelalenin yönünü gösteren bir tabela görüyoruz (Şekil 112).
Şekil 112. Arhavi’nin girişindeki tabela. |
Burası
ilçe merkezine doğru ilerlememizi sağlıyor (Şekil 113). İçeri girdikten sonra
bir anda tabelanın bizi nereye doğru yönlendirdiğini şaşırıyoruz, çünkü
yönlendirmenin devamı yok. Bunun üzerine Rize yönüne doğru biraz daha ilerleyip
yol soruyoruz. İlerdeki köprüyü geçince sola (kara yönüne) dönün diyorlar.
Zaten 1-2 km ilerdeki bu köprüye hemen ulaşıyoruz. İlerlerken yamaçlarda klasik
Karadeniz mimarisinin görülebileceği evlerden görüyoruz. Rum mimarisindeki bu
uzun pencereler binaya dışarıdan soğuk bir hava
katsa da içerideki ışıma daha klasik bir ambiyansa yol açıyor. Ben Karadeniz’e bu mimariyi çok yakıştırıyorum ve bu özelliklere sahip yapıların
koruma altına alınması gerektiğini düşünüyorum.
Şekil 113. Arhavi’nin girişi. |
Kaybolmamak için bir kişiye daha yol sormak istiyoruz. Bir taksi şoförü
bize ileride soldan devam etmemiz gerektiğini belirtiyor. Zaten ileride bir
tabela görüyoruz. Buradan sapıldıktan kısa bir süre sonra ayrıldığımız geniş
asfalt yerine giderek daralan bir yola giriyoruz. Şelale yolu her ne hikmetse
giderek kötüleşiyor, daralıyor ve kalabalıklaşıyor (Şekil 114). İleride bir yol
çalışması görüyoruz. Trafik kitleniyor sanki. Öff!!! Dağ başında trafik mi
kitlenir...
Şekil 114. Yol çalışmasının olduğu bölüm. |
Ve bir anda İstanbul’da köprü
trafiği gibi bir şeyin ortasında buluyoruz kendimizi. Zaten 1.5 şerit olan
yolda bir sürü araç kitlenmiş durumda. Bekle bekle ilerlemiyor. Artık bütün
şoförlerin araçlarından inip bizim önümüzdeki bir yere doğru ilerlediklerini
görüyoruz. Belli ki orada bir “ekşın” var. Oraya doğru ilerlerken bir bakıyorum
ki eski bir pikapı olan uyanık Karadenizli yolda diğer araçların yanından
geçeyum derken şaranpole gözümün önünde iniyor. Bir iki deneme ama sonuç yok.
Neyse ki bizim gibi enayiler hep böyle olaylar için oradadırlar. İnanın oradaki
şoförler hemen koşuşup adamın arabasını oradan hemen omuzlayarak 5 dakikada
yola ittiler. Gerçek bir dayanışma olayıydı ve son derece olağan bir şekilde
gerçekleşmişti. Ben zaten araçta bir sorun olması durumda karşınıza 08 plakalı
bir kişinin çıkması için dua etmeniz gerektiğini duymuştum. Bu olay onun onayı
gibi oldu.
Önümüzde çok fazla bir yol
kalmadığından eminiz. Artık çok tenha bir yolda ilerliyoruz. İlerlediğimiz
vadide hafiften yağmur çiseliyor ama olacak o kadar diyoruz. Taş köprülerin
olduğu bir yol ayırımına geliyoruz. Bunlar 18. yy’da yapılmış çiftekemer
köprüsü olup, 2003 yılında Karayolları 10. Bölge müdürlüğü tarafından onarılmış
(Şekil 115,116).
Şekil 115. Çifte köprü. |
Biz şekil 115’deki görüntüye göre sağ
taraftan geldik. Fotoğrafı çekme açıma göre sol arkamda bir alabalık çiftliği
ve restorant bulunuyor. Şelaleye giden yol ise hemen karşımdaki sıvalı binanın
yanından içeriye doğru giden yol.
Zamanı etkin kullanmak
istediğimizden hemen şelale yoluna sapıyoruz. Bu yol betondan dökülmüş ve
neredeyse tek şerit bir yol. Karşıdan kimse gelmesin diye dua etmeniz gereken
tiplerden. Şelale sadece (yanlış hatırlamıyorsam) birkaç kilometre ileride. Çok
hızlı da gidemiyoruz, çünkü araç yolda hoplamaya başlıyor. Sağ tarafmınızdan
şelaleden geldiğini düşündüğümüz sular akıp gidiyor (Şekil 117). 10 dakika
kadar ilerledikten sonra yolun sonuna geliyoruz.
Şekil 117. Sağ tarafımızda kalan nehir. |
Bundan sonra
yayan... Şelaleye gidebilmek için öncelikle buradaki
köprüden geçmemiz gerekiyor (Şekil 118). Köprü orman işletmesi tarafından 2009
yılında yapılmış. Daha önceden ne vardı bilmiyorum ama mutlaka başka bir geçiş
vardı. Asma köprü hafif rüzgarda bile sallanabiliyordu. Yabani hayvanlar (domuz?)
karşı tarafa geçmesin diye alt bölümü derme çatma ahşap parçalardan kapı gibi kapatılmıştı.
Dolayısıyla önce bu kapıyı açıyor ve ondan sonra karşıya geçiyorsunuz.
Aslında şelaleye yürüyerek gidecek
olmamız beni mutlu etmişti, çünkü daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, bu
iyiye alametti. Benim Karadeniz’de bir patika aracılığıyla ulaştığım tüm
şelalelerde ortalama 15-20 dakika yürüdüğümden burada da öyle olur diye tahmin
etmiştim. Bir süre patikada yürüdükten sonra
çay bahçelerinin olduğu bir yere varıyoruz. Bu sırada hafiften yağmur yağıyor. Havadaki
nem ise tavan yapmış, neredeyse solungaçlarımız çıkacak. Bir rüzgar esse
diyorsun ama yok. Keşke çay toplayan birileri olsa da fotoğrafını çeksek
diyoruz. Derken, yukarıdan gelen bir bayanın elindeki aletinden anlıyoruz: işte
aradığımız suje! (Şekil 119). Kendisini durdurup soruyoruz. Yukarıda görümcesi
varmış ve çay topluyormuş. Onun yanına gidebilirsiniz diyor. Aksanı oldukça
ilginçti. Sanki Karadeniz aksanının biraz Amerikan ingilizcesiyle karıştırılmış
şekli gibi. Bize anlatıyor da anlatıyor
bu arada... Bu arada biz de bir iki kare rica ediyoruz. Kendisine teşekkür edip
ayrılıyoruz. Biraz daha yukarıya tırmanınca bahsettiği başı yazmalı bayanı
görüyoruz. Yanında kızı bir tarafta oturuyor, anne çalışıyor (Şekil 120). Zaten
baba kim bilir nerededir? Çay toplama olayı göründüğünden çok zor, çünkü bu
bayanlar kimi zaman oldukça dik yamaçlarda topluyorlar. Bir de bu
topladıklarını balya haline getirip eve getiriyorlar.
Biz aslında yavaşça bir
yere tırmanıyoruz. Karşımızdaki yamaca baktığımızda orada da çok büyük olmayan şelaleler
görüyoruz (Şekil 121) ama biliyoruz ki bu Mençuna şelalesi değil. Bizim
gideceğimiz şelale oldukça haşmetli!
Şekil 119. Rizeli çay toplayan bayan.. |
Biraz daha
patikaları takip edip ilerliyoruz. Şelalenin önce sesini giderek kuvvetli bir
şekilde duymaya başlıyoruz. Vee işte tüm haşmetiyle Mençuna şelalesi! (Şekil
122). Şelale alt bölümümünde ortalama 10 m kadar yükseklikten ikiye ayrılıp
aşağıya doğru akıyor. Karşı yöne geçmek için burada da bir asma köprü mevcut.
Bu şelale tüm Karadenizde gördüğüm şelaleler arasında kesinlikle birinci sıraya
oturuyor. Eminim ki buraya temmuz değil de mayıs ayında gelmiş olsak şelalenin
debisi çok daha fazla olurdu.
Şekil 121. Arkamızda bıraktığımız vadiden yükselen yamaç. |
Şelalenin üst kısmı ortalama 80
metreden dökülüyor (Şekil 123). Çok estetik olan bu şelalenin üst kısımı
alttaki taşlara çarparak dantel gibi bir görüntünün olmasına yol açıyor. Tabi
Şekil 123’e baktığınızda şelalenin tam olarak yüksekliğini anlayamayacağınız
için lütfen bir sonraki fotoğrafla kıyas yapın (Şekil 124). Bu şelale
kesinlikle gidilmeye değer çok estetik bir şelale.
Özellikle karların erimesinden sonra
Nisan-Mayıs aylarında şelalenin debisi çok olurmuş. Şimdi bile şelalenin
çevresindeki pulverize su bizi sürekli ıslak tutacak düzeyde. Güneşli bir günde
öğlenden sonra gelindiğinde ise şelalenin önünde gökkuşağı görülebiliyormuş.
Her yıl mayıs ayının 15’inden sonraki Pazar günü burada tulumlar eşliğinde
yürüyüş yapılır, şelale yolunda horonlar tepilirmiş.
Şekil 122. Mençuna şelalesi alt bölüm. |
Şelalenin yan tarafındaki tepeye doğru yavaşça tırmanıyorum. Burada her yer
ıslak. Tüm taşların üstü sürekli üzerlerine dökülen pulverize sudan dolayı ya
yosunlanmış ya da ıslak. Çok yavaş ve dikkatli bir şekilde çıkıyorum. Tesadüfen
şelalede sadece biz varız ama bu şelalenin tur programlarına alındığını ve bazı
günler çevresinin çok kalabalık olduğu biliyorum. Tırmanıyorum çünkü amacım
şelalenin döküldüğü havuzun fotoğrafını çekmek (Şekil 125). Bu arada Bora da
aşağıdaki asma köprüden şelaleye bakarken dalmış gitmiş bir yerlere. Manzara
nefis. Şelalenin baktığı manzara da gerçekten çok güzel (Şekil 126). Karadeniz’de
bir şelale görmek istiyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.
Şekil 123. Mençuna şelalesi üst bölüm. |
Burada 15 dakika kadar fotoğraf çektikten sonra ayrılıyoruz. Önce arabaya ulaşıyoruz. Sonra da 3.5 km kadar şelale yoludan anayola ve oradan
da sahil yoluna. Günlerdir Karadeniz’de olmamıza karşın deniz görmemişiz.
Denizi görüyoruz. Fırtına buutları doğuya hızla ilerlerken denizin üstüne
yağmur yağıyor. Artık gün batımına 2 saat kadar kalmış. Biraz acele etmemiz
lazım. Bundan sonraki durağımız Rize’de Ayder yaylasının üstünde bulunan 2350
rakımlı yukarı Kavrun yaylası.
Şekil 125. Şelalenin oluşturduğu havuz. |
Şekil 126. Şelalenin karşısındaki vadi manzarası. |