11 Kasım 2014 Salı

Artvin/Arhavi: Mençuna şelalesi



            

     Macahel’den Hopa’ya doğru ilerlerken havanın iyice sislenmesini Artvin’deki süremizin dolduğuna bir işaret olarak sayıyoruz.
Artık, Rize’ye doğru geçeceğiz ve bu akşam Kaçkarlarda konaklayacağız. Orada da üç gündür kapalı olan hava bir zahmet açacak. Başka yolu yok. Dönerken Borçka’da bir an için durup taş köprünün fotoğrafını çekiyorum (Şekil 110).  Kendi dışında etrafındaki herşey göz tırmalasın diye inşa edilmiş sanki.  
Şekil 110. Borçka’daki taş köprü.
       Hopa’ya doğru virajlı yollardan  ilerlerken bir süreliğine de olsa buralara veda etmek insanın içini buruyor (Şekil 111), çünkü Artvin’deki doğa güzelliklerinin henüz yarısını bile gezemedik. Bir daha gelmek şart. Bize de bahane lazım zaten...
Şekil 111. Hopa’ya doğru ilerlerken.
      Olabildiğince durmadan ilerleyip Hopa’ya oradan da batı yönündeki Arhavi’ye doğru ilerliyoruz. Arhavi’ye geldiğimizde şelalenin yönünü gösteren bir tabela görüyoruz (Şekil 112). 
Şekil 112. Arhavi’nin girişindeki tabela.
Burası ilçe merkezine doğru ilerlememizi sağlıyor (Şekil 113). İçeri girdikten sonra bir anda tabelanın bizi nereye doğru yönlendirdiğini şaşırıyoruz, çünkü yönlendirmenin devamı yok. Bunun üzerine Rize yönüne doğru biraz daha ilerleyip yol soruyoruz. İlerdeki köprüyü geçince sola (kara yönüne) dönün diyorlar. Zaten 1-2 km ilerdeki bu köprüye hemen ulaşıyoruz. İlerlerken yamaçlarda klasik Karadeniz mimarisinin görülebileceği evlerden görüyoruz. Rum mimarisindeki bu uzun pencereler binaya dışarıdan soğuk bir hava  katsa da içerideki ışıma daha klasik bir ambiyansa yol açıyor. Ben Karadeniz’e bu mimariyi çok yakıştırıyorum ve bu özelliklere sahip yapıların koruma altına alınması gerektiğini düşünüyorum. 
Şekil 113. Arhavi’nin girişi.
Kaybolmamak için bir kişiye daha yol sormak istiyoruz. Bir taksi şoförü bize ileride soldan devam etmemiz gerektiğini belirtiyor. Zaten ileride bir tabela görüyoruz. Buradan sapıldıktan kısa bir süre sonra ayrıldığımız geniş asfalt yerine giderek daralan bir yola giriyoruz. Şelale yolu her ne hikmetse giderek kötüleşiyor, daralıyor ve kalabalıklaşıyor (Şekil 114). İleride bir yol çalışması görüyoruz. Trafik kitleniyor sanki. Öff!!! Dağ başında trafik mi kitlenir...
Şekil 114. Yol çalışmasının olduğu bölüm.
         Ve bir anda İstanbul’da köprü trafiği gibi bir şeyin ortasında buluyoruz kendimizi. Zaten 1.5 şerit olan yolda bir sürü araç kitlenmiş durumda. Bekle bekle ilerlemiyor. Artık bütün şoförlerin araçlarından inip bizim önümüzdeki bir yere doğru ilerlediklerini görüyoruz. Belli ki orada bir “ekşın” var. Oraya doğru ilerlerken bir bakıyorum ki eski bir pikapı olan uyanık Karadenizli yolda diğer araçların yanından geçeyum derken şaranpole gözümün önünde iniyor. Bir iki deneme ama sonuç yok. Neyse ki bizim gibi enayiler hep böyle olaylar için oradadırlar. İnanın oradaki şoförler hemen koşuşup adamın arabasını oradan hemen omuzlayarak 5 dakikada yola ittiler. Gerçek bir dayanışma olayıydı ve son derece olağan bir şekilde gerçekleşmişti. Ben zaten araçta bir sorun olması durumda karşınıza 08 plakalı bir kişinin çıkması için dua etmeniz gerektiğini duymuştum. Bu olay onun onayı gibi oldu.
            Önümüzde çok fazla bir yol kalmadığından eminiz. Artık çok tenha bir yolda ilerliyoruz. İlerlediğimiz vadide hafiften yağmur çiseliyor ama olacak o kadar diyoruz. Taş köprülerin olduğu bir yol ayırımına geliyoruz. Bunlar 18. yy’da yapılmış çiftekemer köprüsü olup, 2003 yılında Karayolları 10. Bölge müdürlüğü tarafından onarılmış (Şekil 115,116).
Şekil 115. Çifte köprü.
 
Şekil 116. Çifte köprü.
        Biz şekil 115’deki görüntüye göre sağ taraftan geldik. Fotoğrafı çekme açıma göre sol arkamda bir alabalık çiftliği ve restorant bulunuyor. Şelaleye giden yol ise hemen karşımdaki sıvalı binanın yanından içeriye doğru giden yol.
     Zamanı etkin kullanmak istediğimizden hemen şelale yoluna sapıyoruz. Bu yol betondan dökülmüş ve neredeyse tek şerit bir yol. Karşıdan kimse gelmesin diye dua etmeniz gereken tiplerden. Şelale sadece (yanlış hatırlamıyorsam) birkaç kilometre ileride. Çok hızlı da gidemiyoruz, çünkü araç yolda hoplamaya başlıyor. Sağ tarafmınızdan şelaleden geldiğini düşündüğümüz sular akıp gidiyor (Şekil 117). 10 dakika kadar ilerledikten sonra yolun sonuna geliyoruz.

Şekil 117. Sağ tarafımızda kalan nehir.
        Bundan sonra yayan... Şelaleye gidebilmek için öncelikle buradaki köprüden geçmemiz gerekiyor (Şekil 118). Köprü orman işletmesi tarafından 2009 yılında yapılmış. Daha önceden ne vardı bilmiyorum ama mutlaka başka bir geçiş vardı. Asma köprü hafif rüzgarda bile sallanabiliyordu. Yabani hayvanlar (domuz?) karşı tarafa geçmesin diye alt bölümü derme çatma ahşap parçalardan kapı gibi kapatılmıştı. Dolayısıyla önce bu kapıyı açıyor ve ondan sonra karşıya geçiyorsunuz.
 
Şekil 118. Asma köprü.
    Aslında şelaleye yürüyerek gidecek olmamız beni mutlu etmişti, çünkü daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, bu iyiye alametti. Benim Karadeniz’de bir patika aracılığıyla ulaştığım tüm şelalelerde ortalama 15-20 dakika yürüdüğümden burada da öyle olur diye tahmin etmiştim. Bir süre patikada yürüdükten sonra çay bahçelerinin olduğu bir yere varıyoruz. Bu sırada hafiften yağmur yağıyor. Havadaki nem ise tavan yapmış, neredeyse solungaçlarımız çıkacak. Bir rüzgar esse diyorsun ama yok. Keşke çay toplayan birileri olsa da fotoğrafını çeksek diyoruz. Derken, yukarıdan gelen bir bayanın elindeki aletinden anlıyoruz: işte aradığımız suje! (Şekil 119). Kendisini durdurup soruyoruz. Yukarıda görümcesi varmış ve çay topluyormuş. Onun yanına gidebilirsiniz diyor. Aksanı oldukça ilginçti. Sanki Karadeniz aksanının biraz Amerikan ingilizcesiyle karıştırılmış şekli gibi.  Bize anlatıyor da anlatıyor bu arada... Bu arada biz de bir iki kare rica ediyoruz. Kendisine teşekkür edip ayrılıyoruz. Biraz daha yukarıya tırmanınca bahsettiği başı yazmalı bayanı görüyoruz. Yanında kızı bir tarafta oturuyor, anne çalışıyor (Şekil 120). Zaten baba kim bilir nerededir? Çay toplama olayı göründüğünden çok zor, çünkü bu bayanlar kimi zaman oldukça dik yamaçlarda topluyorlar. Bir de bu topladıklarını balya haline getirip eve getiriyorlar. 
       Biz aslında yavaşça bir yere tırmanıyoruz. Karşımızdaki yamaca baktığımızda orada da çok büyük olmayan şelaleler görüyoruz (Şekil 121) ama biliyoruz ki bu Mençuna şelalesi değil. Bizim gideceğimiz şelale oldukça haşmetli!
Şekil 119. Rizeli çay toplayan bayan..
Şekil 120. Yukarıdaki bahçede çay toplayan bayan.
Biraz daha patikaları takip edip ilerliyoruz. Şelalenin önce sesini giderek kuvvetli bir şekilde duymaya başlıyoruz. Vee işte tüm haşmetiyle Mençuna şelalesi! (Şekil 122). Şelale alt bölümümünde ortalama 10 m kadar yükseklikten ikiye ayrılıp aşağıya doğru akıyor. Karşı yöne geçmek için burada da bir asma köprü mevcut. Bu şelale tüm Karadenizde gördüğüm şelaleler arasında kesinlikle birinci sıraya oturuyor. Eminim ki buraya temmuz değil de mayıs ayında gelmiş olsak şelalenin debisi çok daha fazla olurdu.
Şekil 121. Arkamızda bıraktığımız vadiden yükselen yamaç.
Şelalenin üst kısmı ortalama 80 metreden dökülüyor (Şekil 123). Çok estetik olan bu şelalenin üst kısımı alttaki taşlara çarparak dantel gibi bir görüntünün olmasına yol açıyor. Tabi Şekil 123’e baktığınızda şelalenin tam olarak yüksekliğini anlayamayacağınız için lütfen bir sonraki fotoğrafla kıyas yapın (Şekil 124). Bu şelale kesinlikle gidilmeye değer çok estetik bir şelale.
  Özellikle karların erimesinden sonra Nisan-Mayıs aylarında şelalenin debisi çok olurmuş. Şimdi bile şelalenin çevresindeki pulverize su bizi sürekli ıslak tutacak düzeyde. Güneşli bir günde öğlenden sonra gelindiğinde ise şelalenin önünde gökkuşağı görülebiliyormuş. Her yıl mayıs ayının 15’inden sonraki Pazar günü burada tulumlar eşliğinde yürüyüş yapılır, şelale yolunda horonlar tepilirmiş.
Şekil 122. Mençuna şelalesi alt bölüm.
Şelalenin yan tarafındaki tepeye doğru yavaşça tırmanıyorum. Burada her yer ıslak. Tüm taşların üstü sürekli üzerlerine dökülen pulverize sudan dolayı ya yosunlanmış ya da ıslak. Çok yavaş ve dikkatli bir şekilde çıkıyorum. Tesadüfen şelalede sadece biz varız ama bu şelalenin tur programlarına alındığını ve bazı günler çevresinin çok kalabalık olduğu biliyorum. Tırmanıyorum çünkü amacım şelalenin döküldüğü havuzun fotoğrafını çekmek (Şekil 125). Bu arada Bora da aşağıdaki asma köprüden şelaleye bakarken dalmış gitmiş bir yerlere. Manzara nefis. Şelalenin baktığı manzara da gerçekten çok güzel (Şekil 126). Karadeniz’de bir şelale görmek istiyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.
Şekil 123. Mençuna şelalesi üst bölüm.
Burada 15 dakika kadar fotoğraf çektikten sonra ayrılıyoruz. Önce arabaya ulaşıyoruz. Sonra da 3.5 km kadar şelale yoludan anayola ve oradan da sahil yoluna. Günlerdir Karadeniz’de olmamıza karşın deniz görmemişiz. Denizi görüyoruz. Fırtına buutları doğuya hızla ilerlerken denizin üstüne yağmur yağıyor. Artık gün batımına 2 saat kadar kalmış. Biraz acele etmemiz lazım. Bundan sonraki durağımız Rize’de Ayder yaylasının üstünde bulunan 2350 rakımlı yukarı Kavrun yaylası.
Şekil 124. Mençuna şelalesinin üst bölümünün alt kısmı
 




Şekil 125. Şelalenin oluşturduğu havuz.


Şekil 126. Şelalenin karşısındaki vadi manzarası.