Yukarı Kavrun yaylasından ayrılırken
yorgunduk. Hem de nasıl. Hele ben? Gece uyumamışım, 9 saat üstüne Kaçkarlara
tırmanmışım. Tam pestil gibiyim. Arabayı Bora kullanıyor, çünkü benim bacaklar
hafiften titreme halinde. Rotamız Pokut yaylası....
Burası Çamlıhemşin’e 21 km
uzaklıkta 2050 metre rakımlı bir yayla. Fotoğrafları bile insanı kendine aşık
etmeye yetecek türden. Kavrunda hava kapalı olduğu için soğuk ama bundan sonra
biz daha alçak yerlere gideceğiz. O bakımdandır içimde soğuktan yana bir endişe
yok.
Ayderden geçerken o sentetik yayla havasına şöyle bir bakıyorum (Şekil 73). Bu tam
olarak gerçek değil, senin beklentilerine göre gerçekmiş gibi yapılamaya
çalışılan bir yer, gözün kaymasın diyorum. Ayderden çıkıp Çamlıhemşin’e kadar
iniyoruz ve oradan Zilkale, Çad yönünde doğru yani anayoldan Aydere giderken
sola Ayder tarafına değil sağa doğru gidiyoruz. Buradan sonra Zilkale’de biraz
ilerleyince küçük yerleşim belirtileri ve yamaçlarda klasik Çamlıhemşin
evlerinden görüyoruz. Aslında bir başka yamaçta Çamlıhemşin konakları var ama
biz o tarafa yönelmediğimizden, fotoğraflarını çekemedim. Ancak bundan sonraki
yazıda onları da göreceksiniz.
|
Şekil 73. Ayder’den çıkarken: Seni bu halinle
beğenmediğimi biliyorsun değil mi? |
|
Şekil 74. Zilkale civarında ilerlerken. |
|
Şekil 75. Yamaçta klasik Çamlıhemşin yapılarından.
Elektrik telleri sadece bu açıya izin verdi.
|
İlerlerken karşımızda buradaki taş
köprüyü görüyoruz (Şekil 76). Ben daha önceki bir gelişimde bir kez daha
görmüştüm. Bir çoğundan daha büyük olan bu taş köprü hala kullanılıyor. Köprünün
hizasını geçince Bora’ya dönüp sapmamız gereken yolu geçmiş olabileceğimizi
söyledim. Geri döndük. Bakıyoruz bir yol ayırımı gözümüze çarpmıyor. Şekil
74,75’teki evlerin olduğu yere geliyoruz buradaki insanlara Pokut yol ayırımını
soruyoruz. Hemen ileride solda diyorlar. Farketmiyor ve yine geçiyoruz. Pokut
yazan hiçbir tabela yok ki? Geri dönüp tekrar soruyoruz. Yine tarif ediyorlar.
Hay Allah nerede bu? Derken gözümüzden kaçan o yol ayırımını görüyoruz (Şekil
77). Bunun neresinde Pokut yazıyor? Üç defa gidip geldiğimiz için dönüp
gerçekten doğru yol ayırımı emin olmak istiyoruz ama sonradan başka bir yol
olmadığından başlıyoruz bir serüvene. Dik bir yamaçta neredeyse her tarafı bir
insan başı veya biraz daha küçük taşlarla örülü bir yol düşleyin şimdi... Bu
saptığımız yol normal bir araçla ve hatta 4X2 ile tırmanmanın neredeyse
imkansız olduğu düzeyde kaba stabilize yol. Sadece 4X4 için uygun. Bugüne kadar
gördüğüm “en kötü yayla yolu” olduğunu açıkça söyleyebilirim. Yukarı Kavrun
yaylasının berbat yolu ve hatta Artvin Yusufeli’nin korku dolu köy yolları bile
bundan daha iyiydi. Yuh olsundu bu yolu böyle bırakana! Geriye dönüp hafızamda kalmış görüntülerde
şahane manzarası olan Sal ve Pokut yaylasının yolu bu kadar kötü olamazdı
diyorum. Bir hata olmalıydı? Ama hata-mata yoktu: Yol bu yoldu.
|
Şekil 76. Zilkale’deki taş köprü. |
|
Şekil 77. Pokut yol ayırımı. İnsan anlaşılır bir tabela
yapar! |
Yol o kadar berbattı ki tırmanırken bir fotoğrafını
çekeyim de buraya koyayım dedim. Arabanın şiddetli sarsılmalarından o fotoğrafı
çekemedim. Bora’ya ayağını gazdan hiçbir sebeple çekmemesini söyledim. Hocam
amortisörler parçalanacak bu gidişte dedi. Dedim, birşey olmaz devam et. Biz bu
şekilde oldukça dik sayılabilecek bir yamaca bir sağa bir sol keskin
virajlardan dönüp arabanın içinde sürekli oraya buraya savrularak yarım saat
kadar tırmandık. Tek istediğimiz yolda durmamıza sebep olacak bir şeyle
karşılaşmamaktı, çünkü sonradan hareket edemeyebilirdik.
Yukarı tırmandıkça hava iyice
kapamaya başladı. Ortalık tamamen sis kapladı. Pokut için yola çıkmadan önce
aradığımız otelin sahibi Bora’ya yolun gayet uygun olduğunu söylemişti ama bize
buraya sadece 4X4 ile gelebileceğimizi söylememişti. Pokut ve Sal yaylalarının
yol ayırımına geldiğimizde en korktuğum şeyle, yağmurdan aşırı çamur olmuş,
resmen bataklık gibi bir yolla karşılaştık. Bora da ben de iyice gerildik.
Önümüzde ne kadar yol olduğunu bilmiyorduk, yolda saplanıp kalsak bizi kim
nasıl kurtaracaktı. Sonunda göz gözü görmez sisli bir havada vardık. Otel (Pokut
Doğa Konuk Evi) sahibi telefonda bizi yukarıdan gördüğünü söylüyordu. Arabadan
indik. Çevremizde hayal meyal birkaç ev görünüyordu. Bora sinirlenmişti. Konaklayacağımız
otel sol tarafımızdaki tepenin üstündeydi. Oraya ulaşmak için bir patikadan
tırmandık. Bütün ayakkabılarım ıslandığı için ayağıma giydiğim spor ayakkabısı
bu islak çim-çamur karışımından aşırı kayıyordu. Zaten bütün bacaklarım
tutulmuştu. 10 dakka kadar tırmandıktan sonra vardık. Bora hala sinirliydi.
Hemen arabayı o çamurlu bölgeden uzaklaştırmak istiyordu. Lafı uzatmamayım, hem
otel sahibinin hem de oraya gelmiş 4X4’lü bir kişinin yardımıyla arabayı uygun
yere aldılar. Bu sırada ben ne mi yapıyordum? Yanıma Bora gibi adam almışım,
bende kaygı mı olur? Belki de Türkiye’nin en fantastik manzaralarından biri
olan bu balkon manzarasına dalıp gitmiş, hemen time-lapse çekmeye başlamıştım
(Şekil 78, 79). Pokut benim için karşımdaki tepenin alt bölümünde sis üstünde
ise apaçık gökyüzü demekti. Şimdilik öyle değildi ama kuzeydoğudan esen
rüzgarın etkisiyle önümden geçen bulutları izlemek keyiflidi. Kendi adıma
söyleyebilirim ki çok yorgun olmama karşın çok mutluydum. Benim için buradaki her
dakika çok değerliydi.
|
Şekil 78. Tam karşımdaki manzara. |
|
Şekil 79. Balkonda hafif solda kalan manzara. |
Karşımdaki manzara sürekli değiştiğinden
bulunduğum yerden ayrılmak istemiyordum. Bir yorgunluk kahvesi yudumlarken
böylesine kişilikli bir görüntüden başka ne isteyebilirdim ki? Pokutu benim
için güzel olduğu kadar özel yapan en önemli faktör yerleşimde gösterilmiş olan
özendi. Ortalıkta elektrik direği ve kabloları denen keşmekeş, çirkinlik yoktu.
Yapılar bakımlıydı ve binaların çevresindeki peyzaj düzgündü. Arabanın yerini
değiştiren Bora, misafir ve otel sahibi geri geldiler. Benim sorum üzerine
elektrik kablolarını kendilerinin yer altından iletiklerini söyledi.
Kendilerini tebrik ettim. Gerçekten örnek davranış. Peki bu kadar zarif bir
görüntüye bu kadar kötü bir yol neden var? Cevap: Biz buraya herkesin gelmesini
istemiyoruz. Burasının yolu düzgün olsa Ayder’deki piknikçiler buraya gelir,
ortalığı pisletir giderler. Dedim ki doğru söylüyorsun ama bunun için de bir
önlem alınamaz mı? Biz şimdilik bu halimizden memnunuz.
Artık akşam yaklaşıyor. O göz gözü
görmeyen kapalı hava giderek açmaya başlıyor (Şekil 80 ve 81). Hava açınca biraz da ısınıyor. Bu arada
içlerinde yabancıların da olduğu bir grup turist otele geliyor. Ortalık bir
anda kalabalıklaşıyor.
|
Şekil 80. Akşam gün batımına doğru Pokut yaylası. |
|
Şekil 81. Şekil 80’den biraz önce solumda kalan manzara. |
Bu kalabalık aslında benim böylesine
bir yerde hiç aramayacağım türden bir durum ama biz turizm sezonunda geldiğimiz
için bundan daha doğal birşey olamazdı. Grup, otel sahibiyle gün batımını
izlemek için batı tarafına doğru hareket etti. Bize de teklif ettiler ama ben
önümde sürekli değişen manzarayı bırakmak istemiyordum. Zaten bacak kaslarımda
çok ağrıyordu.
Hava karardıktan sonra orada
kendilerinin hazırlamış oldukları yöresel yemeklerden yedik. Bu konuda
olabildiğince özen gösterdikleri belliydi. Arzu edenler için içki servisleri de
vardı. Yani yerli-yabancı turistler için birkaç günü dingin geçirebilecekleri,
arada da kemençeyle eğlenebilecekleri türden bir kaçamaktı yaşanılan,
diyebiliriz. Bir ara dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Tamamen açmıştı. Defalarca
uğraşmama karşın aşağıdaki bir otelin ışıkları yüzünden istediğim gökyüzü
fotoğrafını asla çekemedim. İçeri girdiğimde misafirlerin canlı müzikle
(kemençe) oldukça eğlenmekte olduklarını gördüm. Otel sahibi isterseniz sabah
gün doğumuna gidebiliriz dedi. Çok yorgundum ama biraz düşündükten sonra tamam
dedim. Saat kaçta kalmamız gerekiyor? 5 civarı evden çıkmış olmamız gerek.
Biraz daha oturduktan sonra odaya yatmaya gittim. Çok yorgundum. Saati kurdum.
Sızmışım.
Sabah 4:40 da uyandım. Hemen giyinip
aşağıya indim. Otel sahibi alt katta yatıyordu. Beni görünce hemen kalktı. Hadi
gidelim dedi. Otelden çıktığımızda tan ağarmaktaydı (Şekil 82). Hava tamamen
açıktı ve biraz soğuktu. Dışarı çıktığımda o soğukta uyumuş köpekler beni
görünce kalktılar.
|
Şekil 82. Tan ağarırken otelden dışarı çıktığımda. |
Otel sahibi sırtına bir tüfek
geçirip önden yürümeye başladı, ben de arkadan fotoğraf çekerek ona yetişmeye
çalışıyordum (Şekil 83). Önceden bulutlardan dolayı net göremediğimiz ve
bulunduğumuz yere göre sağ tarafta, batıda kalan Sal yaylasının evleri net
olarak seçilebiliyordu (Şekil 84). Bulut olsaydı daha muhteşem bir gün doğumu
yakalayabilecektim. Ancak, buraya geldiğimizden bu yana hem sisli-puslu, hem
parçalı bulutlu, hem de açık hava ile karşılaşabiliyor olmamız büyük şanstı.
Durumumdan hiç şikayetçi değildim doğrusu. Olabildiğince hızlı ilerlerken
kendisinden öğrendim ki o da ilk defa gün doğumunu izlemeye gidiyormuş. Bu
arada biz evlerin arasından geçip Pokut yaylasını arkamızda bırakmaya ve doğuya
doğru ilerlediğimiz tepenin üzerindeki bir patikayı takip etmeye başlamıştık (Şekil
85). 10 dakika kadar nefes nefese bir çam ormanının içinden yürüdük (Şekil 86).
Bir an önce yetişmemiz gerekiyordu, çünkü güneş neredeyse doğmak üzereydi. Bu
arada ben kendisine sordum: burada ayı, domuz var mı? Var dedi. Hiiii???? Siz
elinizdeki tüfeği daha önce kullandınız mı? Hayır. Peki karşılaşırsak ne
olacak? Merak etmeyin. Genellikle pek ortalıkta dolaşmazlar ama bir defasında
buraya gün doğumunu fotoğraflamaya gelen bir grup gazeteciyi
|
Şekil 83. Otel sahibi sırtında tüfek önümde hızla yürürken. |
|
Şekil 84. Uzakta Sal yaylası... |
|
Şekil 85. Pokut yaylasını geride bırakırken. |
|
Şekil 86. Ormanın içinden doğuya doğru hızla yürürken. |
söylediklerine göre
20 kadar domuz sıkıştırmış. Otele geldiklerinde çok korkmuşlardı. Bir kez benim
köpeklerden birine saldırmıştı bir domuz (cep telefonundan köpeğin poposundaki
2.5-3 cm’lik deliği gösteriyor), bir kez de buraya gelen bir gazeteciyi bir
ayının fena şekilde dövdüğünü, elini ve elindeki makinayı parçaladığını
biliyoruz dedi. Bunları duyunca içim bir ferahladı ki sormayın. Tedirginlikle
yürürken bir an önce orman kısmından çıkmak istiyordum. Biraz daha yürüyünce
bir tepenin ucuna geldik. Maalesef güneş Kaçkarlar-Altıparmak dağları
bölgesinden doğmuştu. Otel sahibi yetişemedik diye üzüldü. Olsun dedim bu da
güzel. Birkaç fotoğraf çektim (Şekil 87 ve 88) ve kendisine teşekkür ettim.
Benim için uykusunun en tatlı bölümünü kesmişti.
Geri dönerken öğrendim ki beyefendi
Kıbrıs’ta büyümüş. O İngilizlerin arasında ister istemez rekabetçi, mücadeleci
olmak durumunda kalmış. İngilizler denince aklıma nedense hep “kurnazlık”
kelimesi geliyor. Yani zeki değil, kurnaz. Beyefendi Pokut’ta yıllardır
mücadele ettiklerini ve siyasilerin burayı bir rant haline getirmeye
uğraştıklarını, kimi zaman da onların yapmak istedikleri girişimleri
engellediklerini söyledi. Yıllardır uğraşmalarına karşın hala bir su problemi
varmış.
|
Şekil 87. Kaçkarlar yönünden gün doğarken. |
|
Şekil 88. Panoramik doğu yönü. |
Gerçekten de dönerken Pokutun hemen
çıkışında sol tarafımızda bıraktığımız mütevazi çeşmeye geldiğimizde gösteriyor
(Şekil 89). Sene 1962’den önce burada su yok. Şimdi ise tüm yaylaya bir çeşme
aracılığıyla su verilebiliyor olması üzüntü verici. Eminim ki bana
söyleyemediği daha bir çok problemleri vardır. O kabul etmek istemese bile
yolun berbat olması buranın derin problemlerinden bir tanesi. Herşeye karşın açıkça
söylemek gerekirse Pokut yaylası o ana kadar gezdiğim en bakımlı, en düzgün
mimari özelliklere sahip, belki münferit girişimlerle en korunmuş ve göz
okşayan yaylaydı. İnsanın ayrılmak istemeyeceği kadar insana yakın olan ve
doğanın vahşilik katsayısı nispeten düşük olduğu bir yayla. İnsan için
ehlileştirilmiş gibi yani. Ancak şunu da belirtmekte fayda görüyorum, Pokut
aslında coğrafik olarak yayla denilebilecek kadar düz bir alana sahip değil.
Buraya Pokut tepesi denmesi daha doğru olurdu.
Otele dönerken hızla aralarından
geçmek durumunda kaldığımız evlerin arasından daha yavaş bir şekilde geçiyoruz.
Evlerin kapı, pencere ve bunların arasındaki demir işçiliği dikkatimi çekiyor (Şekil
90-92). Evler, zerafet ve zekanın yaylaya yansımasıydı. Arada kusurlar yok
değildi ama göz tırmalamıyordu. Şunu hiçbir zaman unutmamak lazım: bu insanlar son
derece sert geçen kış aylarında yıpranan ve bakım isteyebilecek bu yapılara
kendi ekonomik güçleriyle bakıyorlardı. Burası UNESCO’nun koruması altına
girmiş Cumalıkızık köyü değildi. Kaldı ki Cumalıkızık’ta buradan çok daha
çirkin ve varoş, bakımsız köşeler vardı. Vardı dediğim bu sene bile vardı. Köyün
tüm ara sokakları elektrik direği ve kablosu karmaşasıyla doluydu. Güzel
değildi, güzelleştirilmeye çalışılıyordu. Pokutun ise güzelleştirilmek gibi bir
kaygısı yoktu. Zaten güzeldi. Pokutta betonarme ev yok. Altı taş üstü ahşap
evler hakim ve ahşap olarak kestane
|
Şekil 89. Pokutun tek su kaynağı olan çeşme. |
|
Şekil 90. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek. |
|
Şekil 91. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek. |
|
Şekil 92. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek. |
kullanılıyor. Ahşap
işlemeciliği sade olmakla birlikte düzgün. Belli ki bir zamanlar burada iyi
ustalar özenle ev yaparlarmış. Keşke Karadenizdeki bütün yayla evleri için bu tarz
geleneksel evlerin yapılmasına yönelik mevzuat olsa diyeceğim ama bu betonarme
sıvasız tuğla kafasıyla mümkün olacak bir hayal değil, biliyorum.
Otele geri döndüğümüzde gün ışıkları
karşımızdaki tepeye ulaşmıştı (Şekil 93). Otel sahibi isterseniz Sal yaylasına
doğru bir yürüyüş yapın, yarım saatinizi almaz. Sonra da aramızdaki ormanın
içinden 10 dakikalık bir yürüyüşle tekrar gelirsiniz dedi. Hala herkesin
uyuduğunu düşünecek olursak, yapılacak en güzel teklifti. Sadece karşıma domuz
veya ayı çıkmaması gerekiyordu.
|
Şekil 93. Gün doğumundan kısa bir süre sonra Pokut. |
Yolda yürümeye başlayınca öncelikle geldiğimiz o çamurlu
bölümü geçtim. Tabi ki hala çamurluydu. Sonrada stabilize yoldan yürüdüm. Pokut
ve Sal yaylaları arasındaki stabilize yol nispeten daha düzgün olmakla birlikte
normal bir araçla rahatlıkla geçilecek türden değildi. Yolun özellikle bundan
önceki kısmı bu yolun en az 2-3 kat daha kaba haliydi. Kısacası kimsenin
telafuz etmeyeceği türden bir rezillik (Şekil 94). Yürürken ister istemez ayıydı,
domuzdu derken gerilmiştim. Elde tüfek yok, sadece bir kamera. Sırtımda da bir
hırka. Hızlıca Sal yaylasına doğru yürüyordum.
|
Şekil 94. Pokut yolunun çok düzgün olarak
nitelendirilebilecek bir bölümü. |
Pokut-Sal yaylaları yol ayırımına
geldikten kısa bir süre sonra Sal yaylasına nasıl girebileceğimi anlamaya
çalıştım. Belirgin bir araç yolu göremedim. Zaten aşağıda park halinde bir 4X4 araç
vardı. O zaman bir patika olmalıydı. Evet, hemen orada birçok patika vardı.
Tepeyi birkaç metre tırmandıktan sonra patikalardan birini takip etmeye
başladım. Sol tarafımda Pokut yayla evlerini görüyordum (Şekil 95). Gelirken
araç yoluyla buraya kadar gelmiştim ama dönerken bulunduğum yer ile evler arasında
kalan ormanlık arazinin içinden geçerek karşımda kalan Pokut yayla evlerine
geçiş yapacaktım. Biraz ileride topraktan bir araç yolu göründü. Doğaya saygı
vardı şüphesiz ama bu kadar evin olduğu bir yere bir araç girebilmesini
gerektirecek yüz tane sebep sayılabilir (Şekil 96).
|
Şekil 95. Sal yaylasına girerken pkout yayla evlerine
bakış. |
Sabah erken bir saat olduğundan mıdır bilemiyorum,
ortalıkta henüz bir tane bile insan görmemiştim. Aşağıda park edilmiş bir araç
vardı ve en az bir kişi olmalıydı. Belki onunla biraz sohbet edebilirdim.
Yavaşça yayla evlerine yaklaşırken bunların ortalarında genişçe bir boş alan
bırakacak şekilde yerleştiklerini gördüm. Buradaki evler de en az Pokuttakiler
kadar bakımlıydı ve görüntü kirliliği olşuturan elektrik kabloları, direkleri yoktu
(Şekil 97, 98). İnsan bunun dağ başında yapılabildiğini gördükten sonra neden
diğer yaylalarda da aynısının yapılmadığını sorguluyor.
|
Şekil 96. Sal yayla evlerine yaklaşırken. |
|
Şekil 97. Sal yayla evleri. |
Bu günlük güneşlik havada evlerin
arasından aralarındaki büyük boş alana doğru hareket ederken, bir anda koşa
koşa bana doğru gelen inekleri görüyorum. Üstüme mi doğru koşuyorlar diyeceğim ama
emin olamıyorum. Yerimi hızla değiştiriyorum, yine aynı şey, üstüme doğru
koşuyorlar sanki. Evlerin arasındaki ortalama bir metre yüksekliğindeki
çiçeklerin arasına doğru can havliyle koşuyorum. Herhalde dünyada inekten kaçan
ilk insan benim. Muhlis’in inek versiyonu. Çiçeklerin arasında bekleyip
inekleri izliyorum. Anlıyorum ki onlar beni kovalamıyorlarmış. Hani dünyada ilk
kez dışarı çıkan inek videosunda ineklerin sevinçle dışarı fırlamaları ve
bahçede hoplamaları var ya hadise oymuş dostum ya! Buradaki inekler süper
mutlulardı. Ben sabah
|
Şekil 98. Sal yayla evleri. |
ayı-domuz derken ineği ayı sanmış, yanlış yapmışım.
İneklerin sakinleştiklerini gördükten sonra biraz daha ortalıkta dolaştım.
Yayla evlerinin biraz üstüne çıkıp
birkaç fotoğraf çektim (Şekil 99). Burası da Pokut gibi oldukça sınırlı
sayılabilecek bir düzlükle her nasılsa yayla ünvanını almıştı. Yine de Sal ve Pokut
yaylaları mimari özellikleri ve bakımlı olması itibariyle şüphesiz butik bir
karakter kazanmışlardı ve göz okşuyorlardı. Dönerken konakladığımız oteli
uzaktan gördüm (Şekil 100). Fotoğrafta dumanı tüten bu butik hotelin Pokut
evlerinin üstündeki konumu itibariyle hakim manzarası tartışılmaz derecede lezzetli.
Burada göreceklerim bitmişti. İlerleyip olabildiğince hızlı bir
|
Şekil 99. Sal yaylası (tepenin biraz üst kısmından). |
|
Şekil 100. Karşı yamaçta dumanı tüten bina bizim konakladığımız
butik otel. |
şekilde ormanlık
araziden geçmeye başladım (Şekil 101). Bu yol belli ki çok ama çok kullanılan
bir patikaydı. Yanımda birkaç kişi olsa benim için keyifli bir sabah yürüyüşü olurdu.
Turistlerin de sıklıkla sabah veya akşam yürüyüşleri için kullandıkları patika
kimi yerde insan tarafından düzeltilmişti. Orman yoğun çam ağaçlarıyla
kaplıydı. Bazı yerlerde o kadar sık olabiliyordu ki ışık belirgin ölçüde
azalıyordu. Sabah domuz-ayı-inek derken iyice gerildiğim için omzuma kelebek
konsa tarantula etkisi yaratırdı. O bakımdan buradan olabildiğince hızlı çıkmak
için yürüyordum ama 10 dakika kadar yürümek zorunda kaldım.
Karşımda Pokut yayla evleri vardı
artık. Dün gidemediğim alt bölüme gidip o bölgede biraz dolaşmak istedim. Hem
bu yapıları daha yakından görecektim hem de çevresindeki çiçeklerle farklı
açılardan fotoğraflar çekebilecektim. Yaklaştıkça dün uzaktan şöyle böyle seçebildiğim
çiçeklerin ne kadar yoğun olduğunu görebiliyordum. Ayrıca, bu kadar çiçek
olduğundan, ortalıkta dolaşan arı sayısı da az değildi (Şekil 102-108). Bir
süre dolaşıp fotoğraflar çekerken, klasik altı taş üstü ahşap bir evin
avlusunda güleryüzlü bir bayan gördüm. Tebessümü tenine işlemiş bu bayana
günaydın dedim ve sonra biraz konuşmaya başladık (Şekil 109). Meğerse orası bir
butik otelmiş ve eşiyle işletiyorlarmış. Geçen gün Şener Şen’i ağırladık.
İsterseniz içeri buyrun size birşeyler ikram
|
Şekil 101. Sal ve Pokut yaylalarını birleştiren kısa
ormanlık alandaki yürüyüş yolu. |
|
Şekil 102. Pokut yayla evlerinin arasında salınırken. |
|
Şekil 103. Pokut yaylasından Sal yaylasına ve içinden
geçtiğim ormanlık arazüye bakış. |
|
Şekil 104. Doğu yönünde Kaçkarlar bölgesi silüet olarak görülüyor.
|
|
Şekil 105. Pokut yayla evlerinin araları çiçeklerle
kaplı... |
|
Şekil 106. Pokut yayla evlerine alt kademeden bakış.
|
|
Şekil 107. Rengarenk çiçekler arasında pokut yayla
evleri. Süper butik bir doğa tadı... |
|
Şekil 107. Rengarenk çiçekler arasında pokut yayla
evleri. Süper butik bir doğa tadı... |
edeyim dedi.
Aslında isterdim ama ayakkabılarım ve çoraplarım öylesine ıslanmıştı ki
ayakkabımı çıkarsam nasıl giyerim diye düşündüm. Kendisine durumumu anlattım. Sanıyorum
Pokut yaylasının en isim yapmış butik oteli burasıydı. Şöyle başımı içeriye
uzattım. O da ne? İstediğim rustik atmosfer burada vardı. Sobadan gelen hafif
duman pencereden gelen güneş ışığıyla peri tozu serpilmiş gibi ışıltılı ve
çekici bir hava oluşturmuştu (Şekil 110). Ah bu ıslak çoraplarım yok mu! Çok
güzel ambiyansınız var dedim. Bir gelişimizde de burada konalamak kısmet olsun
diye içimden geçirdim. Kendisine iyi günler dileyip, konakladığımız yere doğru
hareket ettim.
|
Şekil 109. Pokut yayla evi ve sahibesi. |
Yukarıya vardığımda otelin içinde
hareket vardı. Konaklayanların bir kısmı dışarıda şahane manzarayı seyrederken,
bir kısmı da içeride kahvaltının hazırlanmasını bekliyordu (Şekil 111 ve 112).
Bora da çoktan kalkmıştı ve her nedense yerinde durmuyordu. Hadi gidelim falan
filan. Baktım ki durmayacak bizimkisi, otelden hemen ayrıldık. Pokut güzel
doğası ve şirin yayla evleriyle, yolu her ne kadar berbat olsa da, benim için
gerçekten bir içim suydu desem yeridir. Yayla turizmini butik bir konseptte
yapmak isteyen detaycı gezginlere tavsiye ederim.
|
Şekil 110. Pokut yayla evi iç bölümünden küçük bir bölüm |
|
Şekil 111. Konakladığımız otelin eşsiz manzarasını
izleyen birkaç konuk.
|
|
Şekil 112. Kahvaltı için sobada ekmekler kızartılırken.
En son ne zaman böyle ekmek yedin? |