26 Kasım 2014 Çarşamba

Rize/Pokut ve Sal Yaylaları




       Yukarı Kavrun yaylasından ayrılırken yorgunduk. Hem de nasıl. Hele ben? Gece uyumamışım, 9 saat üstüne Kaçkarlara tırmanmışım. Tam pestil gibiyim. Arabayı Bora kullanıyor, çünkü benim bacaklar hafiften titreme halinde. Rotamız Pokut yaylası....
Burası Çamlıhemşin’e 21 km uzaklıkta 2050 metre rakımlı bir yayla. Fotoğrafları bile insanı kendine aşık etmeye yetecek türden. Kavrunda hava kapalı olduğu için soğuk ama bundan sonra biz daha alçak yerlere gideceğiz. O bakımdandır içimde soğuktan yana bir endişe yok.
       Ayderden geçerken o sentetik yayla havasına şöyle bir bakıyorum (Şekil 73). Bu tam olarak gerçek değil, senin beklentilerine göre gerçekmiş gibi yapılamaya çalışılan bir yer, gözün kaymasın diyorum. Ayderden çıkıp Çamlıhemşin’e kadar iniyoruz ve oradan Zilkale, Çad yönünde doğru yani anayoldan Aydere giderken sola Ayder tarafına değil sağa doğru gidiyoruz. Buradan sonra Zilkale’de biraz ilerleyince küçük yerleşim belirtileri ve yamaçlarda klasik Çamlıhemşin evlerinden görüyoruz. Aslında bir başka yamaçta Çamlıhemşin konakları var ama biz o tarafa yönelmediğimizden, fotoğraflarını çekemedim. Ancak bundan sonraki yazıda onları da göreceksiniz.
Şekil 73. Ayder’den çıkarken: Seni bu halinle beğenmediğimi biliyorsun değil mi?
Şekil 74. Zilkale civarında ilerlerken.
Şekil 75. Yamaçta klasik Çamlıhemşin yapılarından. Elektrik telleri sadece bu açıya izin verdi.
       İlerlerken karşımızda buradaki taş köprüyü görüyoruz (Şekil 76). Ben daha önceki bir gelişimde bir kez daha görmüştüm. Bir çoğundan daha büyük olan bu taş köprü hala kullanılıyor. Köprünün hizasını geçince Bora’ya dönüp sapmamız gereken yolu geçmiş olabileceğimizi söyledim. Geri döndük. Bakıyoruz bir yol ayırımı gözümüze çarpmıyor. Şekil 74,75’teki evlerin olduğu yere geliyoruz buradaki insanlara Pokut yol ayırımını soruyoruz. Hemen ileride solda diyorlar. Farketmiyor ve yine geçiyoruz. Pokut yazan hiçbir tabela yok ki? Geri dönüp tekrar soruyoruz. Yine tarif ediyorlar. Hay Allah nerede bu? Derken gözümüzden kaçan o yol ayırımını görüyoruz (Şekil 77). Bunun neresinde Pokut yazıyor? Üç defa gidip geldiğimiz için dönüp gerçekten doğru yol ayırımı emin olmak istiyoruz ama sonradan başka bir yol olmadığından başlıyoruz bir serüvene. Dik bir yamaçta neredeyse her tarafı bir insan başı veya biraz daha küçük taşlarla örülü bir yol düşleyin şimdi... Bu saptığımız yol normal bir araçla ve hatta 4X2 ile tırmanmanın neredeyse imkansız olduğu düzeyde kaba stabilize yol. Sadece 4X4 için uygun. Bugüne kadar gördüğüm “en kötü yayla yolu” olduğunu açıkça söyleyebilirim. Yukarı Kavrun yaylasının berbat yolu ve hatta Artvin Yusufeli’nin korku dolu köy yolları bile bundan daha iyiydi. Yuh olsundu bu yolu böyle bırakana! Geriye dönüp hafızamda kalmış görüntülerde şahane manzarası olan Sal ve Pokut yaylasının yolu bu kadar kötü olamazdı diyorum. Bir hata olmalıydı? Ama hata-mata yoktu: Yol bu yoldu. 
Şekil 76. Zilkale’deki taş köprü.
Şekil 77. Pokut yol ayırımı. İnsan anlaşılır bir tabela yapar!
           Yol o kadar berbattı ki tırmanırken bir fotoğrafını çekeyim de buraya koyayım dedim. Arabanın şiddetli sarsılmalarından o fotoğrafı çekemedim. Bora’ya ayağını gazdan hiçbir sebeple çekmemesini söyledim. Hocam amortisörler parçalanacak bu gidişte dedi. Dedim, birşey olmaz devam et. Biz bu şekilde oldukça dik sayılabilecek bir yamaca bir sağa bir sol keskin virajlardan dönüp arabanın içinde sürekli oraya buraya savrularak yarım saat kadar tırmandık. Tek istediğimiz yolda durmamıza sebep olacak bir şeyle karşılaşmamaktı, çünkü sonradan hareket edemeyebilirdik.
       Yukarı tırmandıkça hava iyice kapamaya başladı. Ortalık tamamen sis kapladı. Pokut için yola çıkmadan önce aradığımız otelin sahibi Bora’ya yolun gayet uygun olduğunu söylemişti ama bize buraya sadece 4X4 ile gelebileceğimizi söylememişti. Pokut ve Sal yaylalarının yol ayırımına geldiğimizde en korktuğum şeyle, yağmurdan aşırı çamur olmuş, resmen bataklık gibi bir yolla karşılaştık. Bora da ben de iyice gerildik. Önümüzde ne kadar yol olduğunu bilmiyorduk, yolda saplanıp kalsak bizi kim nasıl kurtaracaktı. Sonunda göz gözü görmez sisli bir havada vardık. Otel (Pokut Doğa Konuk Evi) sahibi telefonda bizi yukarıdan gördüğünü söylüyordu. Arabadan indik. Çevremizde hayal meyal birkaç ev görünüyordu. Bora sinirlenmişti. Konaklayacağımız otel sol tarafımızdaki tepenin üstündeydi. Oraya ulaşmak için bir patikadan tırmandık. Bütün ayakkabılarım ıslandığı için ayağıma giydiğim spor ayakkabısı bu islak çim-çamur karışımından aşırı kayıyordu. Zaten bütün bacaklarım tutulmuştu. 10 dakka kadar tırmandıktan sonra vardık. Bora hala sinirliydi. Hemen arabayı o çamurlu bölgeden uzaklaştırmak istiyordu. Lafı uzatmamayım, hem otel sahibinin hem de oraya gelmiş 4X4’lü bir kişinin yardımıyla arabayı uygun yere aldılar. Bu sırada ben ne mi yapıyordum? Yanıma Bora gibi adam almışım, bende kaygı mı olur? Belki de Türkiye’nin en fantastik manzaralarından biri olan bu balkon manzarasına dalıp gitmiş, hemen time-lapse çekmeye başlamıştım (Şekil 78, 79). Pokut benim için karşımdaki tepenin alt bölümünde sis üstünde ise apaçık gökyüzü demekti. Şimdilik öyle değildi ama kuzeydoğudan esen rüzgarın etkisiyle önümden geçen bulutları izlemek keyiflidi. Kendi adıma söyleyebilirim ki çok yorgun olmama karşın çok mutluydum. Benim için buradaki her dakika çok değerliydi.
Şekil 78. Tam karşımdaki manzara.
Şekil 79. Balkonda hafif solda kalan manzara.
    Karşımdaki manzara sürekli değiştiğinden bulunduğum yerden ayrılmak istemiyordum. Bir yorgunluk kahvesi yudumlarken böylesine kişilikli bir görüntüden başka ne isteyebilirdim ki? Pokutu benim için güzel olduğu kadar özel yapan en önemli faktör yerleşimde gösterilmiş olan özendi. Ortalıkta elektrik direği ve kabloları denen keşmekeş, çirkinlik yoktu. Yapılar bakımlıydı ve binaların çevresindeki peyzaj düzgündü. Arabanın yerini değiştiren Bora, misafir ve otel sahibi geri geldiler. Benim sorum üzerine elektrik kablolarını kendilerinin yer altından iletiklerini söyledi. Kendilerini tebrik ettim. Gerçekten örnek davranış. Peki bu kadar zarif bir görüntüye bu kadar kötü bir yol neden var? Cevap: Biz buraya herkesin gelmesini istemiyoruz. Burasının yolu düzgün olsa Ayder’deki piknikçiler buraya gelir, ortalığı pisletir giderler. Dedim ki doğru söylüyorsun ama bunun için de bir önlem alınamaz mı? Biz şimdilik bu halimizden memnunuz.
       Artık akşam yaklaşıyor. O göz gözü görmeyen kapalı hava giderek açmaya başlıyor (Şekil 80 ve 81).  Hava açınca biraz da ısınıyor. Bu arada içlerinde yabancıların da olduğu bir grup turist otele geliyor. Ortalık bir anda kalabalıklaşıyor.
Şekil 80. Akşam gün batımına doğru Pokut yaylası.
Şekil 81. Şekil 80’den biraz önce solumda kalan manzara.
     Bu kalabalık aslında benim böylesine bir yerde hiç aramayacağım türden bir durum ama biz turizm sezonunda geldiğimiz için bundan daha doğal birşey olamazdı. Grup, otel sahibiyle gün batımını izlemek için batı tarafına doğru hareket etti. Bize de teklif ettiler ama ben önümde sürekli değişen manzarayı bırakmak istemiyordum. Zaten bacak kaslarımda çok ağrıyordu.
       Hava karardıktan sonra orada kendilerinin hazırlamış oldukları yöresel yemeklerden yedik. Bu konuda olabildiğince özen gösterdikleri belliydi. Arzu edenler için içki servisleri de vardı. Yani yerli-yabancı turistler için birkaç günü dingin geçirebilecekleri, arada da kemençeyle eğlenebilecekleri türden bir kaçamaktı yaşanılan, diyebiliriz. Bir ara dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Tamamen açmıştı. Defalarca uğraşmama karşın aşağıdaki bir otelin ışıkları yüzünden istediğim gökyüzü fotoğrafını asla çekemedim. İçeri girdiğimde misafirlerin canlı müzikle (kemençe) oldukça eğlenmekte olduklarını gördüm. Otel sahibi isterseniz sabah gün doğumuna gidebiliriz dedi. Çok yorgundum ama biraz düşündükten sonra tamam dedim. Saat kaçta kalmamız gerekiyor? 5 civarı evden çıkmış olmamız gerek. Biraz daha oturduktan sonra odaya yatmaya gittim. Çok yorgundum. Saati kurdum. Sızmışım.
       Sabah 4:40 da uyandım. Hemen giyinip aşağıya indim. Otel sahibi alt katta yatıyordu. Beni görünce hemen kalktı. Hadi gidelim dedi. Otelden çıktığımızda tan ağarmaktaydı (Şekil 82). Hava tamamen açıktı ve biraz soğuktu. Dışarı çıktığımda o soğukta uyumuş köpekler beni görünce kalktılar.
Şekil 82. Tan ağarırken otelden dışarı çıktığımda.
       Otel sahibi sırtına bir tüfek geçirip önden yürümeye başladı, ben de arkadan fotoğraf çekerek ona yetişmeye çalışıyordum (Şekil 83). Önceden bulutlardan dolayı net göremediğimiz ve bulunduğumuz yere göre sağ tarafta, batıda kalan Sal yaylasının evleri net olarak seçilebiliyordu (Şekil 84). Bulut olsaydı daha muhteşem bir gün doğumu yakalayabilecektim. Ancak, buraya geldiğimizden bu yana hem sisli-puslu, hem parçalı bulutlu, hem de açık hava ile karşılaşabiliyor olmamız büyük şanstı. Durumumdan hiç şikayetçi değildim doğrusu. Olabildiğince hızlı ilerlerken kendisinden öğrendim ki o da ilk defa gün doğumunu izlemeye gidiyormuş. Bu arada biz evlerin arasından geçip Pokut yaylasını arkamızda bırakmaya ve doğuya doğru ilerlediğimiz tepenin üzerindeki bir patikayı takip etmeye başlamıştık (Şekil 85). 10 dakika kadar nefes nefese bir çam ormanının içinden yürüdük (Şekil 86). Bir an önce yetişmemiz gerekiyordu, çünkü güneş neredeyse doğmak üzereydi. Bu arada ben kendisine sordum: burada ayı, domuz var mı? Var dedi. Hiiii???? Siz elinizdeki tüfeği daha önce kullandınız mı? Hayır. Peki karşılaşırsak ne olacak? Merak etmeyin. Genellikle pek ortalıkta dolaşmazlar ama bir defasında buraya gün doğumunu fotoğraflamaya gelen bir grup gazeteciyi
 
Şekil 83. Otel sahibi sırtında tüfek önümde hızla yürürken.
Şekil 84. Uzakta Sal yaylası...
Şekil 85. Pokut yaylasını geride bırakırken.
Şekil 86. Ormanın içinden doğuya doğru hızla yürürken.

söylediklerine göre 20 kadar domuz sıkıştırmış. Otele geldiklerinde çok korkmuşlardı. Bir kez benim köpeklerden birine saldırmıştı bir domuz (cep telefonundan köpeğin poposundaki 2.5-3 cm’lik deliği gösteriyor), bir kez de buraya gelen bir gazeteciyi bir ayının fena şekilde dövdüğünü, elini ve elindeki makinayı parçaladığını biliyoruz dedi. Bunları duyunca içim bir ferahladı ki sormayın. Tedirginlikle yürürken bir an önce orman kısmından çıkmak istiyordum. Biraz daha yürüyünce bir tepenin ucuna geldik. Maalesef güneş Kaçkarlar-Altıparmak dağları bölgesinden doğmuştu. Otel sahibi yetişemedik diye üzüldü. Olsun dedim bu da güzel. Birkaç fotoğraf çektim (Şekil 87 ve 88) ve kendisine teşekkür ettim. Benim için uykusunun en tatlı bölümünü kesmişti.
    Geri dönerken öğrendim ki beyefendi Kıbrıs’ta büyümüş. O İngilizlerin arasında ister istemez rekabetçi, mücadeleci olmak durumunda kalmış. İngilizler denince aklıma nedense hep “kurnazlık” kelimesi geliyor. Yani zeki değil, kurnaz. Beyefendi Pokut’ta yıllardır mücadele ettiklerini ve siyasilerin burayı bir rant haline getirmeye uğraştıklarını, kimi zaman da onların yapmak istedikleri girişimleri engellediklerini söyledi. Yıllardır uğraşmalarına karşın hala bir su problemi varmış.
Şekil 87. Kaçkarlar yönünden gün doğarken.
Şekil 88. Panoramik doğu yönü.
      Gerçekten de dönerken Pokutun hemen çıkışında sol tarafımızda bıraktığımız mütevazi çeşmeye geldiğimizde gösteriyor (Şekil 89). Sene 1962’den önce burada su yok. Şimdi ise tüm yaylaya bir çeşme aracılığıyla su verilebiliyor olması üzüntü verici. Eminim ki bana söyleyemediği daha bir çok problemleri vardır. O kabul etmek istemese bile yolun berbat olması buranın derin problemlerinden bir tanesi. Herşeye karşın açıkça söylemek gerekirse Pokut yaylası o ana kadar gezdiğim en bakımlı, en düzgün mimari özelliklere sahip, belki münferit girişimlerle en korunmuş ve göz okşayan yaylaydı. İnsanın ayrılmak istemeyeceği kadar insana yakın olan ve doğanın vahşilik katsayısı nispeten düşük olduğu bir yayla. İnsan için ehlileştirilmiş gibi yani. Ancak şunu da belirtmekte fayda görüyorum, Pokut aslında coğrafik olarak yayla denilebilecek kadar düz bir alana sahip değil. Buraya Pokut tepesi denmesi daha doğru olurdu.
       Otele dönerken hızla aralarından geçmek durumunda kaldığımız evlerin arasından daha yavaş bir şekilde geçiyoruz. Evlerin kapı, pencere ve bunların arasındaki demir işçiliği dikkatimi çekiyor (Şekil 90-92). Evler, zerafet ve zekanın yaylaya yansımasıydı. Arada kusurlar yok değildi ama göz tırmalamıyordu. Şunu hiçbir zaman unutmamak lazım: bu insanlar son derece sert geçen kış aylarında yıpranan ve bakım isteyebilecek bu yapılara kendi ekonomik güçleriyle bakıyorlardı. Burası UNESCO’nun koruması altına girmiş Cumalıkızık köyü değildi. Kaldı ki Cumalıkızık’ta buradan çok daha çirkin ve varoş, bakımsız köşeler vardı. Vardı dediğim bu sene bile vardı. Köyün tüm ara sokakları elektrik direği ve kablosu karmaşasıyla doluydu. Güzel değildi, güzelleştirilmeye çalışılıyordu. Pokutun ise güzelleştirilmek gibi bir kaygısı yoktu. Zaten güzeldi. Pokutta betonarme ev yok. Altı taş üstü ahşap evler hakim ve ahşap olarak kestane
Şekil 89. Pokutun tek su kaynağı olan çeşme.
Şekil 90. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek.
Şekil 91. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek.
Şekil 92. Pokut yayla evlerinin mimari detaylarına örnek.
kullanılıyor. Ahşap işlemeciliği sade olmakla birlikte düzgün. Belli ki bir zamanlar burada iyi ustalar özenle ev yaparlarmış. Keşke Karadenizdeki bütün yayla evleri için bu tarz geleneksel evlerin yapılmasına yönelik mevzuat olsa diyeceğim ama bu betonarme sıvasız tuğla kafasıyla mümkün olacak bir hayal değil, biliyorum.
     Otele geri döndüğümüzde gün ışıkları karşımızdaki tepeye ulaşmıştı (Şekil 93). Otel sahibi isterseniz Sal yaylasına doğru bir yürüyüş yapın, yarım saatinizi almaz. Sonra da aramızdaki ormanın içinden 10 dakikalık bir yürüyüşle tekrar gelirsiniz dedi. Hala herkesin uyuduğunu düşünecek olursak, yapılacak en güzel teklifti. Sadece karşıma domuz veya ayı çıkmaması gerekiyordu.
Şekil 93. Gün doğumundan kısa bir süre sonra Pokut.
   Yolda yürümeye başlayınca öncelikle geldiğimiz o çamurlu bölümü geçtim. Tabi ki hala çamurluydu. Sonrada stabilize yoldan yürüdüm. Pokut ve Sal yaylaları arasındaki stabilize yol nispeten daha düzgün olmakla birlikte normal bir araçla rahatlıkla geçilecek türden değildi. Yolun özellikle bundan önceki kısmı bu yolun en az 2-3 kat daha kaba haliydi. Kısacası kimsenin telafuz etmeyeceği türden bir rezillik (Şekil 94). Yürürken ister istemez ayıydı, domuzdu derken gerilmiştim. Elde tüfek yok, sadece bir kamera. Sırtımda da bir hırka. Hızlıca Sal yaylasına doğru yürüyordum.
Şekil 94. Pokut yolunun çok düzgün olarak nitelendirilebilecek bir bölümü.
 Pokut-Sal yaylaları yol ayırımına geldikten kısa bir süre sonra Sal yaylasına nasıl girebileceğimi anlamaya çalıştım. Belirgin bir araç yolu göremedim. Zaten aşağıda park halinde bir 4X4 araç vardı. O zaman bir patika olmalıydı. Evet, hemen orada birçok patika vardı. Tepeyi birkaç metre tırmandıktan sonra patikalardan birini takip etmeye başladım. Sol tarafımda Pokut yayla evlerini görüyordum (Şekil 95). Gelirken araç yoluyla buraya kadar gelmiştim ama dönerken bulunduğum yer ile evler arasında kalan ormanlık arazinin içinden geçerek karşımda kalan Pokut yayla evlerine geçiş yapacaktım. Biraz ileride topraktan bir araç yolu göründü. Doğaya saygı vardı şüphesiz ama bu kadar evin olduğu bir yere bir araç girebilmesini gerektirecek yüz tane sebep sayılabilir (Şekil 96).
Şekil 95. Sal yaylasına girerken pkout yayla evlerine bakış.
    Sabah erken bir saat olduğundan mıdır bilemiyorum, ortalıkta henüz bir tane bile insan görmemiştim. Aşağıda park edilmiş bir araç vardı ve en az bir kişi olmalıydı. Belki onunla biraz sohbet edebilirdim. Yavaşça yayla evlerine yaklaşırken bunların ortalarında genişçe bir boş alan bırakacak şekilde yerleştiklerini gördüm. Buradaki evler de en az Pokuttakiler kadar bakımlıydı ve görüntü kirliliği olşuturan elektrik kabloları, direkleri yoktu (Şekil 97, 98). İnsan bunun dağ başında yapılabildiğini gördükten sonra neden diğer yaylalarda da aynısının yapılmadığını sorguluyor.
Şekil 96. Sal yayla evlerine yaklaşırken.
Şekil 97. Sal yayla evleri.
     Bu günlük güneşlik havada evlerin arasından aralarındaki büyük boş alana doğru hareket ederken, bir anda koşa koşa bana doğru gelen inekleri görüyorum. Üstüme mi doğru koşuyorlar diyeceğim ama emin olamıyorum. Yerimi hızla değiştiriyorum, yine aynı şey, üstüme doğru koşuyorlar sanki. Evlerin arasındaki ortalama bir metre yüksekliğindeki çiçeklerin arasına doğru can havliyle koşuyorum. Herhalde dünyada inekten kaçan ilk insan benim. Muhlis’in inek versiyonu. Çiçeklerin arasında bekleyip inekleri izliyorum. Anlıyorum ki onlar beni kovalamıyorlarmış. Hani dünyada ilk kez dışarı çıkan inek videosunda ineklerin sevinçle dışarı fırlamaları ve bahçede hoplamaları var ya hadise oymuş dostum ya! Buradaki inekler süper mutlulardı. Ben sabah 
Şekil 98. Sal yayla evleri.
ayı-domuz derken ineği ayı sanmış, yanlış yapmışım. İneklerin sakinleştiklerini gördükten sonra biraz daha ortalıkta dolaştım.
            Yayla evlerinin biraz üstüne çıkıp birkaç fotoğraf çektim (Şekil 99). Burası da Pokut gibi oldukça sınırlı sayılabilecek bir düzlükle her nasılsa yayla ünvanını almıştı. Yine de Sal ve Pokut yaylaları mimari özellikleri ve bakımlı olması itibariyle şüphesiz butik bir karakter kazanmışlardı ve göz okşuyorlardı. Dönerken konakladığımız oteli uzaktan gördüm (Şekil 100). Fotoğrafta dumanı tüten bu butik hotelin Pokut evlerinin üstündeki konumu itibariyle hakim manzarası tartışılmaz derecede lezzetli. Burada göreceklerim bitmişti. İlerleyip olabildiğince hızlı bir
Şekil 99. Sal yaylası (tepenin biraz üst kısmından).
Şekil 100. Karşı yamaçta dumanı tüten bina bizim konakladığımız butik otel.
şekilde ormanlık araziden geçmeye başladım (Şekil 101). Bu yol belli ki çok ama çok kullanılan bir patikaydı. Yanımda birkaç kişi olsa benim için keyifli bir sabah yürüyüşü olurdu. Turistlerin de sıklıkla sabah veya akşam yürüyüşleri için kullandıkları patika kimi yerde insan tarafından düzeltilmişti. Orman yoğun çam ağaçlarıyla kaplıydı. Bazı yerlerde o kadar sık olabiliyordu ki ışık belirgin ölçüde azalıyordu. Sabah domuz-ayı-inek derken iyice gerildiğim için omzuma kelebek konsa tarantula etkisi yaratırdı. O bakımdan buradan olabildiğince hızlı çıkmak için yürüyordum ama 10 dakika kadar yürümek zorunda kaldım.
            Karşımda Pokut yayla evleri vardı artık. Dün gidemediğim alt bölüme gidip o bölgede biraz dolaşmak istedim. Hem bu yapıları daha yakından görecektim hem de çevresindeki çiçeklerle farklı açılardan fotoğraflar çekebilecektim. Yaklaştıkça dün uzaktan şöyle böyle seçebildiğim çiçeklerin ne kadar yoğun olduğunu görebiliyordum. Ayrıca, bu kadar çiçek olduğundan, ortalıkta dolaşan arı sayısı da az değildi (Şekil 102-108). Bir süre dolaşıp fotoğraflar çekerken, klasik altı taş üstü ahşap bir evin avlusunda güleryüzlü bir bayan gördüm. Tebessümü tenine işlemiş bu bayana günaydın dedim ve sonra biraz konuşmaya başladık (Şekil 109). Meğerse orası bir butik otelmiş ve eşiyle işletiyorlarmış. Geçen gün Şener Şen’i ağırladık. İsterseniz içeri buyrun size birşeyler ikram
Şekil 101. Sal ve Pokut yaylalarını birleştiren kısa ormanlık alandaki yürüyüş yolu.
Şekil 102. Pokut yayla evlerinin arasında salınırken.
Şekil 103. Pokut yaylasından Sal yaylasına ve içinden geçtiğim ormanlık arazüye bakış.

Şekil 104. Doğu yönünde Kaçkarlar bölgesi silüet olarak görülüyor.
Şekil 105. Pokut yayla evlerinin araları çiçeklerle kaplı...

Şekil 106. Pokut yayla evlerine alt kademeden bakış.
Şekil 107. Rengarenk çiçekler arasında pokut yayla evleri. Süper butik bir doğa tadı...
Şekil 107. Rengarenk çiçekler arasında pokut yayla evleri. Süper butik bir doğa tadı...
edeyim dedi. Aslında isterdim ama ayakkabılarım ve çoraplarım öylesine ıslanmıştı ki ayakkabımı çıkarsam nasıl giyerim diye düşündüm. Kendisine durumumu anlattım. Sanıyorum Pokut yaylasının en isim yapmış butik oteli burasıydı. Şöyle başımı içeriye uzattım. O da ne? İstediğim rustik atmosfer burada vardı. Sobadan gelen hafif duman pencereden gelen güneş ışığıyla peri tozu serpilmiş gibi ışıltılı ve çekici bir hava oluşturmuştu (Şekil 110). Ah bu ıslak çoraplarım yok mu! Çok güzel ambiyansınız var dedim. Bir gelişimizde de burada konalamak kısmet olsun diye içimden geçirdim. Kendisine iyi günler dileyip, konakladığımız yere doğru hareket ettim.
 
Şekil 109. Pokut yayla evi ve sahibesi.
     
 
Yukarıya vardığımda otelin içinde hareket vardı. Konaklayanların bir kısmı dışarıda şahane manzarayı seyrederken, bir kısmı da içeride kahvaltının hazırlanmasını bekliyordu (Şekil 111 ve 112). Bora da çoktan kalkmıştı ve her nedense yerinde durmuyordu. Hadi gidelim falan filan. Baktım ki durmayacak bizimkisi, otelden hemen ayrıldık. Pokut güzel doğası ve şirin yayla evleriyle, yolu her ne kadar berbat olsa da, benim için gerçekten bir içim suydu desem yeridir. Yayla turizmini butik bir konseptte yapmak isteyen detaycı gezginlere tavsiye ederim.


Şekil 110. Pokut yayla evi iç bölümünden küçük bir bölüm
Şekil 111. Konakladığımız otelin eşsiz manzarasını izleyen birkaç konuk. 



Şekil 112. Kahvaltı için sobada ekmekler kızartılırken. En son ne zaman böyle ekmek yedin?