21 Mayıs 2015 Perşembe

Rize/Çat Köyü ve Elevit Yaylası

    

      Uzun bir süredir sizlerle paylaştığım Karadeniz bölgesine ait yazılarımın sonuna yaklaşmış bulunuyorum. Karadeniz'i 70.000 km kadar gezdim ama buraları pek de bitecekmiş gibi görünmüyor. Yine de önümüzdeki aylardan itibaren bu bölgeye ait çok daha az yazıyla karşılaşacaksınız.
      
   Şimdi kaldığımız yerden devam edelim... Zilkale’den çıktıktan sonra Elevit yaylası, Çat köyü ve ters yönde ise Palovit yaylasını gösteren bir tabelayla karşılaşıyorsunuz. Biz Palovit yaylasına gitmedik. Bana manzara olarak Yukarı Kavrun yaylasından çok da çekici gelmediği için programımıza almamıştık. Yol Zilkaledeki gibi arnavut kaldırımı ama hafiften bozulmakta/değişmekte olduğunu görüyorsunuz (Şekil 127).
Şekil 127. Zilkale’den Çatköyüne giderken yol.
   Çat köyüne yaklaşırken, yaklaştığınızı anlamıyorsunuz, çünkü arada herhangi bir yerleşim veya yanınızdan akan dere dışında dikkat çekecek bir şey yok (Şekil 128). Sadece yol giderek yayla yoluna dönüşmeye başlıyor, o kadar. Yahu nerede bu Çat? derken yavaş ilerliyoruz, çünkü bir türlü bir yerleşim alanıyla karşılaşamıyoruz. Derken ben otların arasından “Hoşgeldiniz" yazısını görüyorum (Şekil 129) ama beklediğimiz gibi kalabalık yayla 
Şekil 128. Çat köyüne yaklaşırken yolun kenarından akan dere.
Şekil 129. Çat köyü hoşgeldin tabelası.
Şekil 130. Çat köyü civarı?
evleri görünmüyor ortalıkta. İleride birkaç tane tek katlı yapı görüyoruz (Şekil 130). Önünden geçerken –artık yerine hipsterlar var ama- hippi görünümlü turistlerin oturmakta olduklarını görüyoruz ve bazı yapıların (?) pansiyon amacıyla kullanıldığını düşünüyoruz. Herhalde köy ileride olsa gerek diyoruz ve yola devam ediyoruz. Tabi yol artık eski arnavut kaldırımı görüntüsünü çoktan yitirdi ve stabilize yol oldu (Şekil 131). Buralara normal arabayla gidebilmek mümkün ama birçok kişi 4X4leri tercih ediyor.
  Yolda ilerlerken daha bakir bir doğaya doğru ilerlerdiğinizi farkediyorsunuz. Buralardaki popülasyon Ayder bölgesiyle kıyas edilemeyecek kadar az. Biraz ileride solda bir tesis görüyoruz (Şekil 132). Derenin karşı tarafında bulunan bu yapılar sanki modifiye-serender. Altı serender yapısında ama çatısı daha sosyetik birşey olmuş. Buralarda genellikle serender çatılarında yağ tenekeleri kullanılır ve paslanmasın diye katran sürülür. Konuyla ilgili detaya Trabzon/Sidiksa yazımızdan ulaşabilirsiniz. Yapılardan daha çok arka fonda belirmeye başlayan ve rakımından dolayı artık eteklerinde ağaç kalmamış olan yüksek tepeler beliriyor. Evet diyorum oraya doğru gitmeliyiz, daha yükseğe... Yaklaşınca bu tesisin önünde bir tabela olduğunu görüyoruz: Orman ve Su işleri Bakanlığı, Kaçkar Milli Parkı 2 nolu tur güzergahı. Çat, Hisacık, Yazlık, Faikli, Başçayır vb. çevredeki yerlerin adları var.
    Yamaçlarda tepelerine kadar uzanan çam ağaçlarından pompalanan oksijen ve tepemizdeki temmuz güneşiyle 1600 m civarında yanıyoruz. Nasıl sıcak, çok hafif bir esinti var. Benim ayaklarda balıkçı botundan başka giyecek şey kalmamış, (hepsi geçtiğimiz iki gün içinde giyilemeyecek kadar ıslandı). Alltan üstten yanıyorum.
   Çevremiz iyice bakirleşmeye başladı. Manzarayı bozan elektrik direkleri de olmasa medeniyetten eser yok diyebilirim. Karşımızda gürül gürül akan ırmak, kimi yerde çatallanarak ilerliyor. Ve bunun üstünde bir taş köprü (Şekil 133). Köprü dar olmakla birlikte halen hayvanların dereyi geçmesi için kullanılıyor. Buna benzer mimaride Karadeniz’de birçok taş köprü var ve kanımca bu köprü nispeten büyüklerinden sayılabilir.
Şekil 131. Çat köyü bölgesinde ilerlerken yol.
Şekil 132. Çat köyü bölgesinde ilerlerken
Şekil 133. Çat taş köprüsü.
Şu ana kadar Zilkale’nin ilerisinde bizi etkileyecek düzeyde birşey görememiş olmamız biraz moralimizi bozuyor. Biliyorum ki birazdan karşıma çıkacak yayla ne kadar güzel olsa da Arsiyan yaylası veya Perşembe yaylası kadar beni etkileyemez.  İleride Çat manara (manzara?) seyir noktası diye bir tabela görüyoruz. Bora’yla bakışıp yola devam ediyoruz, dönerken girip şöyle bir bakarız diyoruz. Aslında biraz da yolu geçmiş olduğumuz için “nereyi seyir ediyor olabilir ki?” diye düşünüyoruz. Geçtiğimiz yerlerde çarpıcı bir doğa manzarası hatırlamıyoruz veya acaba bulunduğumuz bölgeden mi görünemiyordu?
  Biraz daha ilerleyince Elevit yayla köyüne hoşgeldiniz tabelasını görüyoruz. Bir vadinin her iki tarafında içinden akan dereye oldukça yakın konumdaki yayla tipi evlerle dikkat çekiyor burası (Şekil 134,135). Yaklaşıyoruz evlere doğru.  Sanıyorum Karadenizde yaylalar hariç bu kadar “dipdibe” yerleşim görülemez. Evlerin arasındaki sokaklar bazı yerlerde bir araç genişliğinde var-yok.
Şekil 134. Elevit yayla köyü evleri.

Şekil 135. Elevit yayla köyü evleri.
Burada rakım 1800 m, nüfus “belirsiz” diye bir tabela var. Ancak mevsimden dolayı burada insanların olduğunu görebilmek mümkün (Şekil 136). Biz ortalıkta oynayan çocuklara rastlamadık ama orta yaş üstü insanlar gördük. 
Şekil 136. Derenin sesini burada duymanızı isterdim. Muhtemelen buradaki kısa baharın başında (Haziran olsa gerek) yukarıdaki eriyen karların oluşturduğu yüksek debili su ile kayalar aşağıya doğru kayıyordur. Kimbilir ne ses çıkıyordur o günlerde.
   Yayla evlerininin ötesinde Çat köyüne girişte gördüğümüz yüksek ve ağaçsız tepeleri daha yakından görebiliyorsunuz (Şekil 137). Temmuz ayının ortasında eteklerinde hala kar kalabilmiş bu tepelere sadece uzaktan saygıyla bakabiliyoruz, çünkü oraya gidebilecek zamanımız yok. Bende biraz Şavşatın köylerindeki izlenimi yarattı burası. Ancak yapısal kalite ve estetik olarak Şavşattaki klasik kütük evler kesinlikle daha güzel derim.
             Dönerken Çat Manara seyir noktasına uğrayalım dedik. Burası dar bir yoldan tırmandıktan sonra bir köy evinin (?) bahçesinden aşağıya doğru bir patikadan ilerlenerek ulaşılan bir yer (Şekil 138). Biz burada arabamızı park edip patikadan aşağıya doğru yürürken, bir grup işçinin otları toplamakta olduğunu gördük. Sıcaktan bir hayli yorulmuşlardı (Şekil 139).
Şekil 137. Elevit yaylası




Şekil 138. Çat Manara seyir noktasına giderken.
Şekil 139. Sıcaktan oldukça yorulmuş bir işçi...
Şekil 140. Önümüzdeki turist grup.
 Otların arasındaki bir patikadan aşağıya doğru inerken önümüzde bir turist grubun aynı yere doğru yürümekte olduğunu gördük. Çok geçmeden onların bulunduğu yere geldiğimizde otların üstünde oturan bir bayan “Erkek yok muuu?” diye bize doğru seslendi. Önce üstümüze alınmadık. Ama arkamızda da kimse yoktu. “Var ama beğenir misin, bilmem” dedim. 70lerini bulmuş bu bayan ve arkadaşı ellerinde batonlarla inerken yorulmuşlardı. Belli ki buraya ilk defa gelen büyükşehirli teyzem, çok beğenmişti. Devam etti: Buraları da cennetmiş! Hemen düzelttim mecburen: Bayan, çok üzgünüm biz şimdi oradan geliyoruz. Tabi şaşırdı... Ve biz bu teyzeye Artvin Arsiyan yaylasının yanında Elevit yaylası ve Çat köyünün sönük kaldığını anlatmaya çalıştık. Hayal etmeye çalıştı. Daha detaylı anlattım, gitmiş gibi olsun diye. Açıkçası bu seyir tepesinde son birkaç günde gördüğüm yayla ve dağ manzaraları yanında çarpıcı bir görüntü tespit edemedik ve dönmeye karar verdik. İşte buradan sonra yolculuğumuzun son durağı olan Ovit yedi göllere gittik.

Hiç yorum yok: