Uzun bir süredir sizlerle paylaştığım Karadeniz bölgesine ait yazılarımın sonuna yaklaşmış bulunuyorum. Karadeniz'i 70.000 km kadar gezdim ama buraları pek de bitecekmiş gibi görünmüyor. Yine de önümüzdeki aylardan itibaren bu bölgeye ait çok daha az yazıyla karşılaşacaksınız.
Şimdi kaldığımız yerden devam edelim...
Zilkale’den çıktıktan sonra Elevit yaylası, Çat köyü ve ters yönde ise Palovit
yaylasını gösteren bir tabelayla karşılaşıyorsunuz. Biz Palovit yaylasına
gitmedik. Bana manzara olarak Yukarı Kavrun yaylasından çok da çekici gelmediği
için programımıza almamıştık. Yol Zilkaledeki gibi arnavut kaldırımı ama
hafiften bozulmakta/değişmekte olduğunu görüyorsunuz (Şekil 127).
|
Şekil 127. Zilkale’den Çatköyüne giderken yol. |
Çat köyüne
yaklaşırken, yaklaştığınızı anlamıyorsunuz, çünkü arada herhangi bir yerleşim
veya yanınızdan akan dere dışında dikkat çekecek bir şey yok (Şekil 128).
Sadece yol giderek yayla yoluna dönüşmeye başlıyor, o kadar. Yahu nerede bu Çat?
derken yavaş ilerliyoruz, çünkü bir türlü bir yerleşim alanıyla
karşılaşamıyoruz. Derken ben otların arasından “Hoşgeldiniz" yazısını görüyorum
(Şekil 129) ama beklediğimiz gibi kalabalık yayla
|
Şekil 128. Çat köyüne yaklaşırken yolun kenarından akan
dere. |
|
Şekil 129. Çat köyü hoşgeldin tabelası. |
|
Şekil 130. Çat köyü civarı? |
evleri görünmüyor
ortalıkta. İleride birkaç tane tek katlı yapı görüyoruz (Şekil 130). Önünden
geçerken –artık yerine hipsterlar var ama- hippi görünümlü turistlerin
oturmakta olduklarını görüyoruz ve bazı yapıların (?) pansiyon amacıyla
kullanıldığını düşünüyoruz. Herhalde köy ileride olsa gerek diyoruz ve yola
devam ediyoruz. Tabi yol artık eski arnavut kaldırımı görüntüsünü çoktan
yitirdi ve stabilize yol oldu (Şekil 131). Buralara normal arabayla gidebilmek
mümkün ama birçok kişi 4X4leri tercih ediyor.
Yolda ilerlerken daha bakir
bir doğaya doğru ilerlerdiğinizi farkediyorsunuz. Buralardaki popülasyon Ayder
bölgesiyle kıyas edilemeyecek kadar az. Biraz ileride solda bir tesis görüyoruz
(Şekil 132). Derenin karşı tarafında bulunan bu yapılar sanki
modifiye-serender. Altı serender yapısında ama çatısı daha sosyetik birşey
olmuş. Buralarda genellikle serender çatılarında yağ tenekeleri kullanılır ve
paslanmasın diye katran sürülür. Konuyla ilgili detaya Trabzon/Sidiksa yazımızdan
ulaşabilirsiniz. Yapılardan daha çok arka fonda belirmeye başlayan ve
rakımından dolayı artık eteklerinde ağaç kalmamış olan yüksek tepeler
beliriyor. Evet diyorum oraya doğru gitmeliyiz, daha yükseğe... Yaklaşınca bu
tesisin önünde bir tabela olduğunu görüyoruz: Orman ve Su işleri Bakanlığı,
Kaçkar Milli Parkı 2 nolu tur güzergahı. Çat, Hisacık, Yazlık, Faikli, Başçayır
vb. çevredeki yerlerin adları var.
Yamaçlarda
tepelerine kadar uzanan çam ağaçlarından pompalanan oksijen ve tepemizdeki
temmuz güneşiyle 1600 m civarında yanıyoruz. Nasıl sıcak, çok hafif bir esinti
var. Benim ayaklarda balıkçı botundan başka giyecek şey kalmamış, (hepsi
geçtiğimiz iki gün içinde giyilemeyecek kadar ıslandı). Alltan üstten
yanıyorum.
Çevremiz iyice bakirleşmeye başladı. Manzarayı bozan elektrik direkleri de olmasa medeniyetten eser yok
diyebilirim. Karşımızda gürül gürül akan ırmak, kimi yerde çatallanarak
ilerliyor. Ve bunun üstünde bir taş köprü (Şekil 133). Köprü dar olmakla
birlikte halen hayvanların dereyi geçmesi için kullanılıyor. Buna benzer mimaride
Karadeniz’de birçok taş köprü var ve kanımca bu köprü nispeten büyüklerinden
sayılabilir.
|
Şekil 131. Çat köyü bölgesinde ilerlerken yol. |
|
Şekil 132. Çat köyü bölgesinde ilerlerken |
|
Şekil 133. Çat taş köprüsü. |
Şu ana kadar Zilkale’nin ilerisinde bizi etkileyecek düzeyde birşey
görememiş olmamız biraz moralimizi bozuyor. Biliyorum ki birazdan karşıma
çıkacak yayla ne kadar güzel olsa da Arsiyan yaylası veya Perşembe yaylası
kadar beni etkileyemez. İleride Çat manara
(manzara?) seyir noktası diye bir tabela görüyoruz. Bora’yla bakışıp yola devam
ediyoruz, dönerken girip şöyle bir bakarız diyoruz. Aslında biraz da yolu
geçmiş olduğumuz için “nereyi seyir ediyor olabilir ki?” diye düşünüyoruz.
Geçtiğimiz yerlerde çarpıcı bir doğa manzarası hatırlamıyoruz veya acaba
bulunduğumuz bölgeden mi görünemiyordu?
Biraz daha ilerleyince Elevit yayla
köyüne hoşgeldiniz tabelasını görüyoruz. Bir vadinin her iki tarafında içinden
akan dereye oldukça yakın konumdaki yayla tipi evlerle dikkat çekiyor burası
(Şekil 134,135). Yaklaşıyoruz evlere doğru.
Sanıyorum Karadenizde yaylalar hariç bu kadar “dipdibe” yerleşim
görülemez. Evlerin arasındaki sokaklar bazı yerlerde bir araç genişliğinde
var-yok.
|
Şekil 134. Elevit yayla köyü evleri. |
|
Şekil 135. Elevit yayla köyü evleri. |
Burada rakım 1800
m, nüfus “belirsiz” diye bir tabela var. Ancak mevsimden dolayı burada
insanların olduğunu görebilmek mümkün (Şekil 136). Biz ortalıkta oynayan
çocuklara rastlamadık ama orta yaş üstü insanlar gördük.
|
Şekil 136. Derenin sesini burada duymanızı isterdim.
Muhtemelen buradaki kısa baharın başında (Haziran olsa gerek) yukarıdaki eriyen
karların oluşturduğu yüksek debili su ile kayalar aşağıya doğru kayıyordur.
Kimbilir ne ses çıkıyordur o günlerde. |
Yayla evlerininin ötesinde Çat
köyüne girişte gördüğümüz yüksek ve ağaçsız tepeleri daha yakından
görebiliyorsunuz (Şekil 137). Temmuz ayının ortasında eteklerinde hala kar
kalabilmiş bu tepelere sadece uzaktan saygıyla bakabiliyoruz, çünkü oraya
gidebilecek zamanımız yok. Bende biraz Şavşatın köylerindeki izlenimi yarattı
burası. Ancak yapısal kalite ve estetik olarak Şavşattaki klasik kütük evler
kesinlikle daha güzel derim.
Dönerken Çat Manara seyir noktasına
uğrayalım dedik. Burası dar bir yoldan tırmandıktan sonra bir köy evinin (?)
bahçesinden aşağıya doğru bir patikadan ilerlenerek ulaşılan bir yer (Şekil 138).
Biz burada arabamızı park edip patikadan aşağıya doğru yürürken, bir grup
işçinin otları toplamakta olduğunu gördük. Sıcaktan bir hayli yorulmuşlardı
(Şekil 139).
|
Şekil 137. Elevit yaylası |
|
Şekil 138. Çat Manara seyir noktasına giderken. |
|
Şekil 139. Sıcaktan oldukça yorulmuş bir işçi... |
|
Şekil 140. Önümüzdeki turist grup. |
Otların arasındaki
bir patikadan aşağıya doğru inerken önümüzde bir turist grubun aynı yere doğru
yürümekte olduğunu gördük. Çok geçmeden onların bulunduğu yere geldiğimizde
otların üstünde oturan bir bayan “Erkek yok muuu?” diye bize doğru seslendi. Önce
üstümüze alınmadık. Ama arkamızda da kimse yoktu. “Var ama beğenir misin,
bilmem” dedim. 70lerini bulmuş bu bayan ve arkadaşı ellerinde batonlarla
inerken yorulmuşlardı. Belli ki buraya ilk defa gelen büyükşehirli teyzem, çok
beğenmişti. Devam etti: Buraları da cennetmiş! Hemen düzelttim mecburen: Bayan,
çok üzgünüm biz şimdi oradan geliyoruz. Tabi şaşırdı... Ve biz bu teyzeye
Artvin Arsiyan yaylasının yanında Elevit yaylası ve Çat köyünün sönük kaldığını
anlatmaya çalıştık. Hayal etmeye çalıştı. Daha detaylı anlattım, gitmiş gibi
olsun diye. Açıkçası bu seyir tepesinde son birkaç günde gördüğüm yayla ve dağ
manzaraları yanında çarpıcı bir görüntü tespit edemedik ve dönmeye karar
verdik. İşte buradan sonra yolculuğumuzun son durağı olan Ovit yedi göllere gittik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder