30 Nisan 2014 Çarşamba

Ordu/Posküden Şelalesi


 Posküden Şelalesi
Görünüyor ki karanlıktan uzanan kirli bir el tarafından bu gürül gürül akan nehirler ve şelalelerin yokedilişleri, kimi küçük hesapçıların bundan sonraki düşlerini gerçekleştirmeleri için önemsiz bir aşama olduklarından, hatırlanmayacak. Korkarım ki, ekolojik dengenin değiştirilmesiyle yok olan onca canın hesabı hiçe sayılacak ve bir aymazlık ve açlıkla doğa katliamı devam edecek.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Bursa/Alaçam Köyü


Alaçam Köyü: Bursadaki Artvin?
            Nisan 2014’de gerçekleşen Bursa Dişhekimleri Odası’nın toplantısına giderken, en az 20 yıldır gitmemiş olduğum Bursa’nın İnegöl ilçesi yakınlarında, eteklerinde yemyeşil ağaçların bulunduğu karlı dağ manzarası beni büyüledi. Bir de karlı tepelerinden salınarak sarkan sisli bulutlar yok muydu? Gel diyordu orası, gel. Tamam! dedim, söz. Dönüşte mutlaka bir köy yolu bulup o karlı dağlara doğru çıkmaya karar verdim. Toplantıdan dönerken Bursa Dişhekimleri Odasında görevli Dr. Serdar Alnıaçık, gitmek istediğim bölgeyi söylediğimde, bana İnegöl’e 30 km kadar uzaklıktaki Alaçam köyüne gitmemi tavsiye etti. Serdar bey, Dr. Alper Altay ve Dr. Tahsin Demir’le birlikte “tamam senin işini hemen halledeceğiz koçum” çabasıyla organize olup, bana harika bir yol bilgisi hazırladılar. Öyle ki, sonrasında gideceğim yeri elimle koymuş gibi buldum. Serdar Bey, gideceğim köy hakkında bilgi verirken Artvinden göçmüş olan bir kişiye beni yönlendireceğini söyledi. Kendisini tanıyordu. Sana rehberlik yapar, iyi insandır. Yukarılarda göller var seni oralara çıkarır dedi. Göller??? Hemen topukladım...
            Hazırlanıp hemen yola çıktım. Ankara yönüne doğru ilerlerken, Kestel Çimento (Eski Bursa Çimento) kavşağından saparak, dağ yönüne doğru ilerledim. Burası eski İnegöl yolu olarak geçiyordu. Çimento fabrikasına doğru yol aldım (sola saptım). 
 Biraz ileride yol boyunca sürecek bir bahar şenliği beni karşıladı. Yolda her tarafta kır çiçekleri açmıştı. Hatta gelincikler bile açmaya başlamıştı. Her taraftan kuş sesi geliyordu. Neredeyim ben yahu dedim? Arabamın camını sonuna kadar açıp dışarıdan sürekli gelen kuş sesleri eşliğinde, tertemiz havayı da soluyarak köy kavşağına doğru gittim. Yoldaki manzaralar öylesine güzeldi ki sık sık durup fotoğraf çektim. Sağ tarafımda eteklerinde kar olan dağlar ve altında yemyeşil olmuş ağaçlar. Kış ve bahar aynı kadranda. Bu manzara şöleni, baharın dağın eteklerinden nasıl başlayıp yukarı doğru çıktığını ne güzel anlatıyordu (Resim 1-4). 



Resim 1 ve 2. Alaçam köyü yol sapağına doğru ilerlerken yol boyu sağ taraftaki dağ manzarası.

17 Nisan 2014 Perşembe

Ordu/Çiseligöl Şelalesi

        Perşembe yaylasının içlerinde bulunan bu şelaleye ulaşım için çok düzgün bir yol olduğu söylenemez. Bu şelaleye bu yazıyı yazana kadar iki kez gittim ve burada en son gidişimdeki (Nisan 2014) fotoğrafları paylaşacağım.
Perşembe yaylasına sevgili Bora ile geceden gittik ve yaylaya çok yakın bir tesiste kaldık. Tesise vardığımızda akşam 8:30 civarındaydı. Bu seyahatimizde dikkatimizi çeken ilginç nokta Aybastı’ya girerken Bebek sahilindeki gibi yürüyen hatta eşorfmanları çekip spor yapan insanlardı Hem şaşırdık hem sevindik. Ayrıca, kasabada kızlı-erkekli çekirdek çıtlatan, sokakta muhabbet eden gençleri görmek de güzeldi. Zira en son belediye seçimlerinde Ordu kaybedilen iller arasında yer alıyor.
            Kalacağımız tesiste kısa bir çay molası verip konaklayacağımız dağ evimizi gördükten sonra hemen Perşembe yaylasındaki Gaga tepesine gittik. Şanslıydım. Hava açık ve yıldızlar parlıyordu. Yarım ay vardı ama o kadar da olsundu. Soğuk bir yana, öylesine şiddetli bir rüzgar vardı ki yıldızların fotoğrafını çekebilmek için tripodun ayaklarına önce kramponlarını bağladım, ayak boyunu en kısaya getirip toprağa dibine kadar sapladım ve sırtımı rüzgara vererek, fotoğraf makinama ve tripoda siper olmaya çalıştım. İhtişam anlatılmaz yaşanır diyorlar ya, oradaki manzaranın ihtişamını, hele o soğuk ve rüzgarla karışık haliyle anlatamam. Nefisti. Bir saatten biraz fazla o bölgede kaldıktan sonra tesise döndük (Resim 61,62).

Resim 61 ve 62. Perşembe yaylasında yıldız hareketleri.


Ordu/Ohtamış şelalesi ve Ulugöl

   Aktarılan bazı bilgilere göre Ohtamış şelalesi Karadeniz’in en yüksek şelalesi ama başka kaynaklara göre de Uzundere köyündeki şelale en yükseği. 30 metreden dökülen bu şelale, Ordu’nun Ulubey ilçesine bağlı Ohtamış köyünde bulunuyor. Bu şelaleye bir kez yazın, bir kez de sonbaharda olmak üzere iki kez gittim. Bu yazıya sonbahardaki seyahatimle ilgili fotoğrafları koyuyorum.
Ordu merkezden Ulubey yoluna çıktıktan sonra, yol boyunca ilerlerken sonbahar renklerinin cümbüşü hakimdi. Sıklıkla karşılaştığımız fındık bahçeleri de turuncu-sarı renklere dönüşmeye başlamıştı (Resim 49-51). Zaten bu sene (2013) Karadenizdeki kuraklıktan dolayı fındık ocaklarının bir kısmı henüz yazın ortasında kavrulmuştu. Fındıktan üç kuruş para kazanmayı hayal eden köylü de çareyi yağmur duasına çıkmakta bulmuştu. Pek işe yaramamıştı ama...
Resim 49. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu sonbahar renkleri.

Resim 50 ve 51. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu.

Ordu/Çiseli Şelalesi


            Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce ablam bana başımıza Tayfun Talipoğlu kesildin diyor. Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum. Aslında bu şelaleye gitmek gibi özel bir plan ile yola çıkmamıştım. Benim fotoğraf çekme isteklerimi karşılamak için kendine iş çıkaran sevgili Bora, 2013 yılı Nisan ayında bir gün “saçma” atan arkadaşlarının derede balık avlayacaklarını ve bizim de onlarla buluşup birlikte bir gün geçirebileceğimizi söyledi. Kaçar mı? Ordu merkezden sabah yola çıkıp Fatsa yolunda bekleyen arkadaşlarıyla buluştuk ve anayoldan dağlık kesime doğru saptık. Kısa bir yol aldıktan sonra bir su değirmeninde durduk (Resim 40 ve 41). Değirmen derenin kenarına kurulmuştu. Orada kimsecikler yoktu. İçindeki değirmen muhtemelen mısır çekmek için kullanılıyordu. Buralarda böyle zaten. 
 
 
Resim 40 ve 41. Su değirmeninin içi ve kenarından dereye doğru akan su.
Bir başka gezimizde Ohtamış şelalesine giderken yine dere kenarına kurulmuş bir değirmene rastlamıştık. 100 yılı aşkın aktif olarak çalıştırılıyordu, mısır unu elde etmek için...Tabii Nisan ayı olduğu için artık bahar gelmeye ve inanılmaz bir hızla ortalık yeşermeye başlamıştı. Benim Türkiye’de görmüş olduğum diğer yerlerden farklı olarak burada bahar aylarında oluşan yeşil bir başka diyebilirim. Vahşi, deli bir yeşil... arada sarı gibi tonların olabilmesi imkansız olan, göz alan bir yeşil. Aşağıda dere akıyor ve kenarlarında orman yapı hakim. Ağaçlar ve dallar bazı yerlerde o kadar sık ki arasından geçemiyorsunuz (Resim 42 ve 43). 

Ordu/Kazankaya ve Kapılı Şelaleleri

2014 yılı Ocak ayında Ankara’daki iç bunaltan sisli ve soğuk havadan kaçıp, güneşli ve nispeten daha sıcak olan Ordu’ya hafta sonu kaçamağı yaptım. Daha önceden gidemediğim Çaybaşı ilçesindeki Kazankaya ve Kapılı’daki Kapılı şelalerini görüntülemeye gittim. Kazankaya şelalesine ulaşabilmek için Ünye’den sapıp dağlara doğru 40 km kadar gittikten sonra da Çaybaşı’na vardım. Meğerse herkesin bildiği bir şelale imiş Kazankaya. Yolu öğrendikten sonra köy yolunun en sonunda kadar gitmem gerekti. Sonu dediğim, köy yolu da bitiyordu. Neyseki şanslıydım, medeniyet bitmemişti. Orada, şelalenin seslerini duyabilecebileceğiniz kadar yakında bir köy evi ve beni gören bir çift göz vardı. Sesini duyabildiğim ama aşağılarda bir yerlerde olan şelaleye rehbersiz gitmek açıkçası yapmak istemeyeceğim birşeydi. Çünkü yerler kısmen karlı ve bir hayli çamurlu-kaygan olduğundan inerken aşağıya yuvarlanma riski vardı. Kısacası “yemedi”. Ordu’nun dağlık bölgelerindeki halk inanılmaz yardımsever ve cana-yakındır. Evinde bir ekmeği olsun size çıkarıp verir. Oralarda inanın böyle şeyler çok önemli, çünkü bazen bir ekmek alabilmek için bir saat yürüyen insanlar var. Böyle insanları görünce içim hep sızlıyor. Bir ömür boyu maddi kazanımı bazılarının bir günlük faiz gelirine yaklaşamayacak bu insanlarla konuşmak ve zaman geçirmek bana diğerlerinden her zaman daha fazla keyif vermiştir. Gelelim şelaleye- lafı uzattık yine. Ev sahibi beni aşağıya ince bir patikadan indirdikten sonra kayalardan atlayarak şelaleye kadar götürdü. Ayakkabısı basit lastik kalıp tarzında olmasında karşın belli ki kayalardan atlamak konusunda hızı ve performansı inanılmazdı (Resim 34 ve 35).

Ordu/Çambaşı Yaylası

         Ordu ilinde herhalde en çok adı geçen yayladır, Çambaşı. Gidebilmek için, Ulubey yolundan içlere doğru ilerlerken anayoldan ayrılıp, ortalama 1.5 saat kadar gitmeniz gerekiyor. Çambaşına giderken kıvrılarak ilerleyen ve yavaş yavaş deniz seviyesinden tırmanan bu yol üzerinde birçok göz alıcı manzara ile karşılaşıyorsunuz (Resim 18 ve 19). Dilerseniz konaklayabileceğiniz Gıligıli çeşmesi ve orada bir dağ evi tarzında otel var. Yaz-kış alımlı bir otel, güleryüzlü bir işletmesi var ve etrafında piknik yapabilme imkanı da bulunuyor. Bu satırları yazana kadar Çambaşı yaylasına üç kez gittim: kış, bahar ve sonbaharda... Bence en iyisi sonbahardaki gidişimdi, çünkü yol boyunca birçok ağaç üzerinde sonbahar renkleri vardı ve manzara nefisti. Ama yine de ben burada 2013 yılı Ekim ayındaki gezime ait resimleri koymak istiyorum. Çünkü, buralarda meşhur olan sis ve onun vadilerde yürürken oluşturduğu güzelliği bir miktar da olsa göstermek arzusundayım.
 

Resim 18 ve 19. Çambaşı yaylası yolu üzerindeki bir baraj gölü ve sonbahar renklerine bürünmüş yamaçlar.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Ordu/Perşembe Yaylası


Perşembe Yaylası
            Bazı yaylaların kimyası farklı dostum. Kim ne derse desin böyle... Hani yağmurda yürürken ensenden sırtına doğru süzülen su bir anda seni uyandırır ya bazı yaylaları gördüğünde bir anda gözün fal taşı gibi açılır. O bakımdandır ki bu kısa yazıyı okurken aceleye getirme. Keyifli bir filmi izlerken ne yapıyorsan onu yap derim.

Ordu/Yason

Ordu halkının takdir ettiğim davranışlarından biri vaktiyle Karadeniz sahil yolunu yapmak isteyen siyasilere karşı durarak, şehiri denizden koparırcasına tüm Karadeniz sahili boyunca yapılmış olan “duble yol” yapımına karşı çıkmalarıdır. Duyduğum kadarıyla halk vaktiyle dozerlerin önüne atlayarak Ünye-Ordu merkez arasındaki yol inşaatına engel olmuş ve başarmış. Samsun’dan Hopa’ya kadar tüm Karadeniz sahili boyunca “butik” görüntüye sahip -ne yazıkki- tek dar sahil bandı Ordu’daki Efirli-Bolaman arasındaki sahil kesimidir. Sahilden geçen eski karayolu onarılmış durumda ve eğer bir yere yetişmeniz gerekmiyorsa size mutlaka tadılması gereken keyifli bir yolculuk yaşatıyor. Siz arabanızla kıvrılıp duran kıyı boyunca süzülürken, bir taraftan her yerden fışkıran yeşillik diğer taraftan deniz ve tabii ki bozulmamışlık sizi büyülüyor. Bugüne kadar o sahil kesiminde dolaştırdığım tüm büyükşehirlilerin yüzlerinde mutlaka bir rahatlama ve tebessüm görmüşümdür. Diyorum ya aslında doğanın kendisi tedavi ediyor sanki insanı...
Yason bölgesine, işte bu sahil boyunca Efirli’den Bolaman’a giderken ortalarda bir yerlerde, Çaka ve Çaytepe’yi geçtikten sonra ulaşıyorsunuz (Şekil 4). 
Şekil4. Çaka’da bir gün batımı.

İletişim

Prof. Dr. Murat ÇEHRELİ

Cinnah Cad. 7/11
06680 Kavaklıdere, Ankara
Tel: 90.312.4661406
Fax:90.312.4661407
E-mail: mcehreli@hotmail.com