7 Şubat 2016 Pazar

Pervin Ozulu- YAŞAMAK BUDUR


Temmuz ayında Artvin’de gezerken, bir gece sivrisineklerden kaçıp Artvin’in tepesinde bulunan Artvin Öğretmen evinde konakladık. Sabah erken saatte kalkıp, Macahel’e, oradaki İhtiyarlar korosunu izlemeye gidecektik. Öğretmen evinin bahçesinde, arkada duran siyah motorsiklet sadece benim değil, sanıyorum oradaki herkesin dikkatini çekiyordu. Sabah 8:00 civarındaydı. Sonradan Pervin Ozulu olduğunu öğrendiğim, siyah deri kıyafetleri içinde motorsikletçi kızıl saçlı bir bayan, kısa bir süre sonra gelip motorla hazırlanmaya başladı. Karadenizde bu tip insan manzaraları görmeye alışkın olmadığımdan, kendisiyle -çok çekingen bir kişi olsam da- konuşmak istedim. Öğrendik ki Karadeniz’i motorsikletiyle geziyormuş. “Wanderlust” dedikleri bu olsa gerek dedim kendime. Bizim yaptığımız da neydi ki? Biraz da özenmedik değil, çünkü bizim belki de gidemediğimiz bazı yerlere o motorsikletiyle gidebiliyordu. Motoron dergisinde yazılarını okuduğunuz Pervin hanım, keyifli bir yazısıyla blogumuzda bugün misafirimiz. Kendisine katkılarından dolayı içten teşekkür ediyorum…

YAŞAMAK BUDUR

Pervin’in gezileri neden pek planlı olmuyor?
Motorum Yamaha Diversion XJ6 ile kısa bir 3 günlük gezi planlamıştım. Çeşitli fikirlerim vardı, İğneada’ya gidip, kalıp gezmeyi düşündüm. Ya da Gelibolu-Çanakkale üzerinden bir Marmara turu yapabilirim dedim. Ayrıca Edirne’de yaprak çiğeri yemek de gezi listemde vardı. Çok düşünmeden Çanakkale turuna karar verdim, komple Marmara Deniz etrafını gideyim istedim. 2 gece konaklamalı mini bir gezi. İstanbul-Tekirdağ sahil yolundan Kumbağ-Şarköy ‘e giderim. Haritadan yolları inceledim ve yolu uzatmak için rotamı belirledim, Eceabat’ı da gezmek istedim. Marmara’nın etrafını dolanıp dönerim. Rota tamamdı. Vapur seferlerini de inceledim, saatlerini ve ücretlerini. Sürekli vasıta varmış, bu harika bir kolaylık. Güzergah üzerinde uygun konaklama imkanlarını araştırdım. Kısacası epey bir hazırlık yaptım ve yola hazırdım. Gün içersinde ne kadar yol alabileceğimi pek kestiremiyorum, çünkü güzel manzaraları gördükçe tempo düşer bende. Sürekli durur, keyifini yaşamak isterim. Geziyi çok fazla planlamamak gerek aslında, çünkü yaşamış kadar oluyor insan ve çekiciliği azalıyor biraz. Yolculuk günü yaklaştığında son anda pusula başka bir istikamet gösterdi ve bambaşka yerlerde buldum kendimi. Serseri ruhlu bir gezgin olmuşum artık. Bütün planlanan rotayı kenara koydum, çünkü pusula Eski Foça istikameti gösterdi. Çok komikti, Foça hiç ama hiç aklımda yoktu. Oraya gitme fikri bir gün öncesinde netleşti beynimde, nasıl bir mantık ise bu bilemiyorum. Hayat sürprizlerle dolu diyorum sadece.

6 Şubat 2016 Cumartesi



Rize/Altıparmak Dağları

Altıparmak dağlarına seyahatimiz aslında bir önceki sene (2014) Bora ile seyahat planımızın içindeydi. Artvin Yusufeli bölgesinde gezerken Altıparmak dağlarının eteklerine kadar gitmiştik. Büyüleyici, öylesine büyüleyici bir güzelliği olan bir yer. Özellikle Barçal çayının olduğu bölgede küçük pansiyonların işgal ettiği yer dışında, eteklere doğru çıktıkça insan tarafından bozulmamış birçok yer ilginçtir ki hala bulunuyor. Son derece bakir olan Altıparmak etekleri, sıklıkla tohum veya böcek çalmak için cirit atan yabancı turist görünümündeki hırsızlar dışında pek de yerli turisti göremeyeceğiniz bir bölge. Peki neden gidememiştik biz buralara? Rize’nin dağlık bölgelerinde çok çabuk değişen hava koşullarından dolayı tabi ki. Dolayısıyla blogda bu konuda yazı eksik kalmıştı.

7 Ocak 2016 Perşembe

ISPARTA: Kuyucak Köyü Lavanta Tarlaları





Lavanta tarlalarını kim sevmez ki? Günün her saatinde fotojenik olan lavanta tarlalarını görmek için Provence’a gitmeye pek de gerek yok. Isparta’nın Uluborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyündeki lavanta tarlalarının geçmişi 40 yıl kadar. Provence’ın uçsuz bucaksız lavanta tarlaları kadar olmasa da gezgine bir görsel şölen sunuyor.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Rize/Çat Köyü ve Elevit Yaylası

    

      Uzun bir süredir sizlerle paylaştığım Karadeniz bölgesine ait yazılarımın sonuna yaklaşmış bulunuyorum. Karadeniz'i 70.000 km kadar gezdim ama buraları pek de bitecekmiş gibi görünmüyor. Yine de önümüzdeki aylardan itibaren bu bölgeye ait çok daha az yazıyla karşılaşacaksınız.
      
   Şimdi kaldığımız yerden devam edelim... Zilkale’den çıktıktan sonra Elevit yaylası, Çat köyü ve ters yönde ise Palovit yaylasını gösteren bir tabelayla karşılaşıyorsunuz. Biz Palovit yaylasına gitmedik. Bana manzara olarak Yukarı Kavrun yaylasından çok da çekici gelmediği için programımıza almamıştık. Yol Zilkaledeki gibi arnavut kaldırımı ama hafiften bozulmakta/değişmekte olduğunu görüyorsunuz (Şekil 127).

13 Nisan 2015 Pazartesi

Rize/Zilkale


     Çamlıhemşinde bir yol ayırımıyla karşılaşırsınız. Sola doğru hareket ederseniz yol sizi Ayder yaylasına ve oradan da aşağı ve yukarı Kavrun yaylalarına doğru götürür. Sağdan gittiğiniz de ise Zilkale, bir yol ayırımıyla Pokut yaylası, Çat, Elevit gibi başka köy ve yaylalara gitmek aynı milli park içinde mümkün. Önceki yazılarımızın bir kısmında Ayder yaylası, Yukarı Kavrun yaylası ve Kaçkarlar ve Pokut yaylasına seyahatlerimizden bahsetmiştik. Bu yazı ile birlikte öncelikle Zilkale ve sonra da başka yazılarda Çat ve Elevit köylerini gezeceğiz.

12 Mart 2015 Perşembe

Hüseyin TAŞKIN ile söyleşi


https://instagram.com/huseyintaskin/p/0CsmHvRK_r/
Hani bazı fotoğraflar vardır dostum, kimi zaman kalbinde bir çizik atar, kimi zaman da bir dünya güzeline bakan behlül gibi seni büyüler…. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneğinde (AFSAD) 1. kur eğitimine başladığımda eğitmenimiz Sevgili Mebrur Hatunoğlu hocam bir dersimizde “cümlesi olan fotoğraf” üzerine vurgulama yaparak, konuşan, dolu dolu mesajı olan fotoğrafın katkı değerinin üstünlüğünü katılımcılara anlatmaya çalışıyordu… Robert Doisneau’nun “At the Cafe”si gibi, aslında ortada hiçbir konuşma olmamasına karşın çok şey anlatan fotoğraflar...
Katıksız doğa ile buluşmayı karşı konulmaz bir tutku halinde yaşayan gezginlerin “anı” bir fotoğraf karesiyle kaydetmeleri günümüz gezginliğinin tabiatında var. Peki, bizim için özel olan o anı bir fotoğraf ile daha iyi nasıl kaydedebiliriz? Buna bir cevap bulmak ümidiyle uzun zamandır büyük beğeniyle takip ettiğim Sayın Hüseyin TAŞKIN’ı bugün siz değerli okuyucularımla buluşturmak istedim. Peki neden Hüseyin TAŞKIN? Kendisi bir çoğumuz için instagramda paylaştığı ve özellikle içinde atların olduğu büyüleyici fotoğrafların arkasındaki hakikat avcısı. Sadece o kadar mı? Her fotoğrafında cümle değil, sanki kitap var. Benim için en özel yanı ise kadrajında gün ışığını tanrısal bir ışıma boyutuna taşıması! Sanki ışığın şovalyesi... Bu yazıda Hüseyin TAŞKIN’la özellikle doğa/manzara/gezi fotoğrafçılığında tecrübelerinden faydalanacağız.

11 Mart 2015 Çarşamba

Samanyolu fotoğraflarını nasıl edit edebiliriz?

Bu yazıda samanyolu fotoğraflarını Lightroom 5.0 kullanarak nasıl daha güzel bir görüntüye kavuşturabileceğimizi amatör deneyimlerime dayanarak anlatmaya çalışacağım. Yapılabilecek işlemlerin sonuç üzerindeki etkisini daha iyi gösterebilmek için oldukça düşük ekspoz seviyeye sahip bir fotoğraf üzerinde çalışalım istedim:

9 Mart 2015 Pazartesi

Yıldız Hareketlerinin Kaydedilmesi

Bu yazımızda gezilerimize lezzet katabilecek bir konuyu ele almak istiyorum: yıldız hareketlerinin fotografik olarak kaydedilmesi. Bunu nasıl yapabileceğimizi anektodal bir şekilde tarif etmek yerine, bir yemek tarifi şeklinde adım adım incelemek sanıyorum ki daha faydalı olacaktır. Bildiğiniz gibi günümüzde klasik fotoğraf makinalarındaki fotoğraf filmi yerine “digital single-lens reflex” (dijital SLR veya DSLR) fotoğraf makinaları, tek-lens refleks fotoğraf makinalarının optik ve mekanik özellikleriyle dijital görüntüleme sensörleri kullanmaktadır.

27 Şubat 2015 Cuma

Ankara/Beypazarı


       Ankara’nın 100 km kuzey batısında bulunan Beypazarı, şirin evleri, Beypazarı kurusu ve 80 katlı ev baklavalarıyla meşhur ilçe. Ankara’dan ulaşım için İstanbul yoluna çıkıldıktan sonra Ayaş yolunu takip etmek gerekiyor (Şekil 1).

24 Şubat 2015 Salı

Bursa/Gölyazı



       Tarihi Roma dönemine dayanan ve Bursa İzmir karayolunda Uluabat gölü (Apollont gölü) içinde bulunan bir yarım ada olup, Apollon krallığının merkezi olarak geçiyor. Yol ayırımında hemen Gölyazı (Appolonia 5 km) ve Ağlayan çınar tabelalarını görüyorsunuz.

22 Şubat 2015 Pazar

Rize/Ovit Yedi Göller

Bu yazıyı okuduğunuzda diğer yazılarımdan farklı olarak hem çok kısa olduğunu göreceksiniz hem de gitmiş gibi olmaktan ziyade sadece “birazcık” ucundan görmüş gibi olacaksınız. Çünkü, yazıda geçen yerin yol tarifini burayı koruyabilmek adına vermeyeceğim.

11 Şubat 2015 Çarşamba

Ordu/Uzundere Şelalesi

    
 Uzundere şelalesi Aybastı ilçesine bağlı Uzundere köyünde bulunuyor ve Türkiye’nin en yüksek şelalesi olduğu söyleniyor. Toplam yüksekliğinin kademeleriyle birlikte 120 m civarında olduğunu internetteki bir kaynaktan öğrendim.

27 Ocak 2015 Salı

Bursa/Cumalıkızık köyü

Mezitlerden geçtikten sonra Bursa’nın tabiat güzellikleri kadar, aldığı göç de kanatimce dikkat çekici. Zira, bazı Türk boylarının, Osmanlıların, ve nispeten yakın geçmişte doğu Karadeniz bölgesinden göç eden Gürcülerin Uludağ’ın etekleri diyebileceğimiz Aksu, Alaçam, Cumalıkızık gibi köylerin bulundukları bölgelere gelip, buraları kendilerine yeni vatan olarak seçtiklerini duyuyoruz.

9 Ocak 2015 Cuma

53 Rize Dergisi

"Gitmiş Gibi Oldum" Rize/Pokut ve Sal yaylaları yazısının özetiyle 53 Rize dergisinde...

26 Kasım 2014 Çarşamba

Rize/Pokut ve Sal Yaylaları




       Yukarı Kavrun yaylasından ayrılırken yorgunduk. Hem de nasıl. Hele ben? Gece uyumamışım, 9 saat üstüne Kaçkarlara tırmanmışım. Tam pestil gibiyim. Arabayı Bora kullanıyor, çünkü benim bacaklar hafiften titreme halinde. Rotamız Pokut yaylası....

14 Kasım 2014 Cuma

Rize/Yukarı Kavrun Yaylası ve Kaçkarlar

            
     Arhavi’deki Mençuna şelalesinden ayrıldıktan sonra çabucak gece konaklayacağımız Ayder yaylasının üstünde bulunan yukarı Kavrun yaylasına doğru yola koyulduk.

11 Kasım 2014 Salı

Artvin/Arhavi: Mençuna şelalesi



            

     Macahel’den Hopa’ya doğru ilerlerken havanın iyice sislenmesini Artvin’deki süremizin dolduğuna bir işaret olarak sayıyoruz.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Artvin/Macahel: Camili köyü ve Maral şelalesi


     Şavşat Arsiyan yaylasından döndüğümüz akşam Artvin’e vardığımızda sağnak yağışla karşılaşmamız ertesi gün için çok da iyi bir haberci değildi. Acaba Artvin’deki süremizi dolduruyor muyduk?

25 Ekim 2014 Cumartesi

Artvin/Şavşat: Yaylaların şahı Arsiyan Yaylası


Yazının hemen başında belirtmek isterim ki bu konuma kadar nasıl geldiğimizi “Şavşat:Karagöl ve Balık Gölü” başlıklı yazımızda görebilirsiniz. Arsiyan yaylasına gerçekten gitmek isteyenler için -özellikle yolu kaybetmemek açısından- faydalı olacağını düşünüyorum. Bu yazıyı aslında Karagöl ve Balık Gölü yazısıyla birlikte yazmıştım. Ancak, yazı uzun olduğu için okuyucu sıkılmasın diye ikiye bölmek durumunda kaldım. Kaldığımız yerden devam edelim...

21 Ekim 2014 Salı

Artvin: Şavşat Karagöl ve Balık Gölü


     Yusufeli’nden döndüğümüz akşam Artvin’de hava sıcak ve güzeldi. Saat 21:00-22:00 arasında ulaştığımız için, şehirin gece hayatını görmek istedik. Gayet naif bir duyguyla bir kafede oturalım, birşeyler içelim dedik ama sorduğumuz kişiler kafe olmadığını, sadece bir pastane olduğunu söylediler. Artvin merkez böyle ilginç sürprizlerin olduğu bir yer işte dostum.

16 Ekim 2014 Perşembe

Artvin/Yusufeli



Yusufeli
            Haziran 2014’de doğu Karadeniz’deki yoğun sisli ve yağışlı hava koşulları sebebiyle yarıda bırakmak durumunda kaldığımız gezimizi, temmuz ayının üçüncü haftasında tekrar yapmaya karar vermiştik. Bu geçen kısa süre içinde Ramazan ayına girilmişti ve bu durum gezimizde önemli bir detay oluşturuyordu. Zira, Karadeniz bölgesinde, örneğin orta bölümünden Ordu’da, Ramazan ayında gündüz vakti yemek yiyebileceğiniz tesis sayısında belirgin bir azalma göreceğiniz kesindir.

13 Temmuz 2014 Pazar

Sinop/Erfelek Tatlıca Şelaleleri


Ağırlıklı olarak Rize Kaçkarlar ve Artvin’in yaylalarını gezmeyi planladığımız seyahatimizi yarıda keserek geri dönmek zorunda kalıyoruz. Trabzon’dan Ordu’ya dönerken öylesine yoğun yağmur yağan bölgelerden geçiyoruz ki bazen silecekler yetişmekte zorlanıyor.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Trabzon/ Hamsiköy'den Pilav Dağı'na



 Maçka tepelerinden karayoluna indikten sonra bulunduğumuz yere çok yakın olan Hamsiköy’e gidip sütlaç yemeğe karar verdik (Resim 84).

4 Temmuz 2014 Cuma

Bursa/Alaçam Köyü: Bulutların Üstünden Uludağ'ın Göllerine




     2014 yılı Haziran ayının üçüncü haftasında ağırlıklı olarak Rize Kaçkarlar ve Artvin’in yaylalarına planladığımız seyahatimizi aniden gelişen hava muhalefeti sebebiyle yarı yolda kesmek zorunda kalınca, onca zamandır özlemle beklediğim yere yine gidememiş oldum.

26 Haziran 2014 Perşembe

Trabzon/Kayabaşı Yaylası, Haçkalı Baba Yaylası, Alazlı Yaylası ve Maçka’nın Tepeleri




Kayabaşı Yaylası, Haçkalı Baba Yaylası, Alazlı Yaylası ve Maçka’nın Tepeleri

2014 Haziran ayının son haftasında hazırlıklarımızı tamamlamış olarak Kaçkarlara doğru yola çıktık. Hazırlandık dediğim sadece gezeceğimiz yerlerde özellikle Rize ve Artvin’deki güzergahlarımız değil,

9 Mayıs 2014 Cuma

Rize/Ayder Yaylası


Karadeniz’de doğuya doğru gidildikçe sizi Ordu civarında zaten büyülemiş olan doğa ve yeşillik, Trabzon’dan sonra giderek artıyor. Trabzon’un şehir bölgesini pas geçiyorum, çünkü Trabzon genel görünüm olarak tam masif bir beton bloktur. Sahilden geçerken Karşıyaka mezarlığından geçiyormuşsunuz gibi içiniz kararır. Yeşil alanı %1’e indirilmiş İstanbul ile yarış edemez ama, karmakarışıktır. Şehir planlamacılık hangi esaslara göre yapılmıştır, bilemezsiniz. Bu karışık cadde ve sokaklar örümcek ağı gibi örülmüş ışıklı ışıksız tablelalarla bezenince, tadından yenmez bir şehir manzarası oluşur. Deniz kenarına yakın AVM vardır ama şöyle güzel bir park yoktur. Bir de Karadeniz sahil yolu denen garabet var, unutmayalım. Şehiri ve şehir insanını denizden acımasızca koparan bir yoldur bu. Yahu yolu arkadan dağların içinden geçir ne var? Olmaaz... Deniz kenarında yaşıyorsun ama sahile ulaşmak bir işkence. Zaten en geniş yerinde 60-100 m arasında olan kıta sahanlığını yok ettiği için balık da üreyemez buralarda. Batumdan gelen turist balıklar avlanır. Tabi o da trollerle nasıl avlanıyor duymuşsunuzdur eminim. Buralarda pek balık kalmadı, büyüyemeden avlanıyor ve balık buradan hep kaçıyor. Neredeyse hiç üremiyor. Bu benim gördüğüm içler acınası bir konu ve duyarsızlık hat safhada. Ama bu açgözlülükle mücadele edilmez.
O bakımdan dönelim konumuza...Böyle olduğu için Trabzon içi değil de mesela Sürmene’den sonra yeşillik, güzellik başlıyor diyebiliriz (Görüyorsun değil mi aslında hep güzelden bahsetmek istiyorum). Rize’ye geldiğiniz zaman yeşil katsayısının burada çok daha fazla olduğunu açıkça görüyorsunuz. Tabi ki bu durum şüphesiz bölgenin almış olduğu yağış oranıyla ilgili (Resim 1). Tepelerde gördüğünüz bitki örtüsü de belirgin bir şekilde değişiyor. Ağaçları bir yana, Ordu’da başınızı nereye çevirirseniz mutlaka fındık ocakları görürsünüz. Bu neredeyse Ordu’nun en iç kesimlerinde bile böyledir. Rize’de ise fındığın yerini çay almış sanki (Resim 2). Çay uzaktan bakıldığında yemyeşil bir halı gibi görünüyor ve bu görüntüsünden dolayı tepelerde çok daha yoğun ve kesintisiz bir yeşillik yaz, kış hakim. Bir de olayın tarım yönü var tabi ki. Örneğin, siz Ordu’da çay yetiştirmeyi başarsanız bile kimseye satamazsınız, çünkü almazlarmış. Şehirler kendi aralarında bazı tarım ürünlerini paylaşmışlar. Kimse kimsenin ekmeğine karışmayacak yani...
Ayder yaylasına gidebilmek, normal bir yaylaya gitmekten çok farklı. Trabzon-Ayder yaylası arasındaki mesafe 165 km kadar ve 2.5 saat alıyor. Trabzon’dan çıkıp Artvin istikametine doğru hareketle ilerleyip Çayeli ilçesinde sahil yoluna ayrılıyorsunuz. Sonra da Çamlıhemşin

Resim 1. Rize Zilkale’den çevredeki yamaçlara doğru bir bakış. Buralarda her yer yeşil. Yeterki sen dokunma...

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Ordu/ Çambaşı'ndan Keyfalan'a yol boyunca

 Çambaşı'ndan Keyfalan’a Yol Boyunca

            2014 yılı Nisan ayında Trabzon Sidiksa köyüne gittikten sonra Ordu’da kalan zamanımı daha önceden gitmemiş olduğum bir yere giderek değerlendirmek istedim. Sevgili Bora Aşar da hemen arkadaşlarını arayıp Keyfalan yaylasına gidelim dedi...

2 Mayıs 2014 Cuma

Trabzon/Sidiksa


Sidiksa
         2014 yılı Nisan ayında gitme fırsatımızın doğduğu bu köye asıl gidiş sebebimiz bir meslektaşımızın köyü olması. Geçtiğimiz iki sene (2012-2014) Ordu ili ve çevresindeki tabiat güzelliklerini olabildiğine gezmeye çalıştığım için doğuya doğru hareket etmenin de vaktinin geldiğini çoktan düşünüyordum.

30 Nisan 2014 Çarşamba

Ordu/Posküden Şelalesi


 Posküden Şelalesi
Görünüyor ki karanlıktan uzanan kirli bir el tarafından bu gürül gürül akan nehirler ve şelalelerin yokedilişleri, kimi küçük hesapçıların bundan sonraki düşlerini gerçekleştirmeleri için önemsiz bir aşama olduklarından, hatırlanmayacak. Korkarım ki, ekolojik dengenin değiştirilmesiyle yok olan onca canın hesabı hiçe sayılacak ve bir aymazlık ve açlıkla doğa katliamı devam edecek.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Bursa/Alaçam Köyü


Alaçam Köyü: Bursadaki Artvin?
            Nisan 2014’de gerçekleşen Bursa Dişhekimleri Odası’nın toplantısına giderken, en az 20 yıldır gitmemiş olduğum Bursa’nın İnegöl ilçesi yakınlarında, eteklerinde yemyeşil ağaçların bulunduğu karlı dağ manzarası beni büyüledi. Bir de karlı tepelerinden salınarak sarkan sisli bulutlar yok muydu? Gel diyordu orası, gel. Tamam! dedim, söz. Dönüşte mutlaka bir köy yolu bulup o karlı dağlara doğru çıkmaya karar verdim. Toplantıdan dönerken Bursa Dişhekimleri Odasında görevli Dr. Serdar Alnıaçık, gitmek istediğim bölgeyi söylediğimde, bana İnegöl’e 30 km kadar uzaklıktaki Alaçam köyüne gitmemi tavsiye etti. Serdar bey, Dr. Alper Altay ve Dr. Tahsin Demir’le birlikte “tamam senin işini hemen halledeceğiz koçum” çabasıyla organize olup, bana harika bir yol bilgisi hazırladılar. Öyle ki, sonrasında gideceğim yeri elimle koymuş gibi buldum. Serdar Bey, gideceğim köy hakkında bilgi verirken Artvinden göçmüş olan bir kişiye beni yönlendireceğini söyledi. Kendisini tanıyordu. Sana rehberlik yapar, iyi insandır. Yukarılarda göller var seni oralara çıkarır dedi. Göller??? Hemen topukladım...
            Hazırlanıp hemen yola çıktım. Ankara yönüne doğru ilerlerken, Kestel Çimento (Eski Bursa Çimento) kavşağından saparak, dağ yönüne doğru ilerledim. Burası eski İnegöl yolu olarak geçiyordu. Çimento fabrikasına doğru yol aldım (sola saptım). 
 Biraz ileride yol boyunca sürecek bir bahar şenliği beni karşıladı. Yolda her tarafta kır çiçekleri açmıştı. Hatta gelincikler bile açmaya başlamıştı. Her taraftan kuş sesi geliyordu. Neredeyim ben yahu dedim? Arabamın camını sonuna kadar açıp dışarıdan sürekli gelen kuş sesleri eşliğinde, tertemiz havayı da soluyarak köy kavşağına doğru gittim. Yoldaki manzaralar öylesine güzeldi ki sık sık durup fotoğraf çektim. Sağ tarafımda eteklerinde kar olan dağlar ve altında yemyeşil olmuş ağaçlar. Kış ve bahar aynı kadranda. Bu manzara şöleni, baharın dağın eteklerinden nasıl başlayıp yukarı doğru çıktığını ne güzel anlatıyordu (Resim 1-4). 



Resim 1 ve 2. Alaçam köyü yol sapağına doğru ilerlerken yol boyu sağ taraftaki dağ manzarası.

17 Nisan 2014 Perşembe

Ordu/Çiseligöl Şelalesi

        Perşembe yaylasının içlerinde bulunan bu şelaleye ulaşım için çok düzgün bir yol olduğu söylenemez. Bu şelaleye bu yazıyı yazana kadar iki kez gittim ve burada en son gidişimdeki (Nisan 2014) fotoğrafları paylaşacağım.
Perşembe yaylasına sevgili Bora ile geceden gittik ve yaylaya çok yakın bir tesiste kaldık. Tesise vardığımızda akşam 8:30 civarındaydı. Bu seyahatimizde dikkatimizi çeken ilginç nokta Aybastı’ya girerken Bebek sahilindeki gibi yürüyen hatta eşorfmanları çekip spor yapan insanlardı Hem şaşırdık hem sevindik. Ayrıca, kasabada kızlı-erkekli çekirdek çıtlatan, sokakta muhabbet eden gençleri görmek de güzeldi. Zira en son belediye seçimlerinde Ordu kaybedilen iller arasında yer alıyor.
            Kalacağımız tesiste kısa bir çay molası verip konaklayacağımız dağ evimizi gördükten sonra hemen Perşembe yaylasındaki Gaga tepesine gittik. Şanslıydım. Hava açık ve yıldızlar parlıyordu. Yarım ay vardı ama o kadar da olsundu. Soğuk bir yana, öylesine şiddetli bir rüzgar vardı ki yıldızların fotoğrafını çekebilmek için tripodun ayaklarına önce kramponlarını bağladım, ayak boyunu en kısaya getirip toprağa dibine kadar sapladım ve sırtımı rüzgara vererek, fotoğraf makinama ve tripoda siper olmaya çalıştım. İhtişam anlatılmaz yaşanır diyorlar ya, oradaki manzaranın ihtişamını, hele o soğuk ve rüzgarla karışık haliyle anlatamam. Nefisti. Bir saatten biraz fazla o bölgede kaldıktan sonra tesise döndük (Resim 61,62).

Resim 61 ve 62. Perşembe yaylasında yıldız hareketleri.


Ordu/Ohtamış şelalesi ve Ulugöl

   Aktarılan bazı bilgilere göre Ohtamış şelalesi Karadeniz’in en yüksek şelalesi ama başka kaynaklara göre de Uzundere köyündeki şelale en yükseği. 30 metreden dökülen bu şelale, Ordu’nun Ulubey ilçesine bağlı Ohtamış köyünde bulunuyor. Bu şelaleye bir kez yazın, bir kez de sonbaharda olmak üzere iki kez gittim. Bu yazıya sonbahardaki seyahatimle ilgili fotoğrafları koyuyorum.
Ordu merkezden Ulubey yoluna çıktıktan sonra, yol boyunca ilerlerken sonbahar renklerinin cümbüşü hakimdi. Sıklıkla karşılaştığımız fındık bahçeleri de turuncu-sarı renklere dönüşmeye başlamıştı (Resim 49-51). Zaten bu sene (2013) Karadenizdeki kuraklıktan dolayı fındık ocaklarının bir kısmı henüz yazın ortasında kavrulmuştu. Fındıktan üç kuruş para kazanmayı hayal eden köylü de çareyi yağmur duasına çıkmakta bulmuştu. Pek işe yaramamıştı ama...
Resim 49. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu sonbahar renkleri.

Resim 50 ve 51. Ohtamış şelalesine giderken yol boyu.

Ordu/Çiseli Şelalesi


            Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce ablam bana başımıza Tayfun Talipoğlu kesildin diyor. Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum. Aslında bu şelaleye gitmek gibi özel bir plan ile yola çıkmamıştım. Benim fotoğraf çekme isteklerimi karşılamak için kendine iş çıkaran sevgili Bora, 2013 yılı Nisan ayında bir gün “saçma” atan arkadaşlarının derede balık avlayacaklarını ve bizim de onlarla buluşup birlikte bir gün geçirebileceğimizi söyledi. Kaçar mı? Ordu merkezden sabah yola çıkıp Fatsa yolunda bekleyen arkadaşlarıyla buluştuk ve anayoldan dağlık kesime doğru saptık. Kısa bir yol aldıktan sonra bir su değirmeninde durduk (Resim 40 ve 41). Değirmen derenin kenarına kurulmuştu. Orada kimsecikler yoktu. İçindeki değirmen muhtemelen mısır çekmek için kullanılıyordu. Buralarda böyle zaten. 
 
 
Resim 40 ve 41. Su değirmeninin içi ve kenarından dereye doğru akan su.
Bir başka gezimizde Ohtamış şelalesine giderken yine dere kenarına kurulmuş bir değirmene rastlamıştık. 100 yılı aşkın aktif olarak çalıştırılıyordu, mısır unu elde etmek için...Tabii Nisan ayı olduğu için artık bahar gelmeye ve inanılmaz bir hızla ortalık yeşermeye başlamıştı. Benim Türkiye’de görmüş olduğum diğer yerlerden farklı olarak burada bahar aylarında oluşan yeşil bir başka diyebilirim. Vahşi, deli bir yeşil... arada sarı gibi tonların olabilmesi imkansız olan, göz alan bir yeşil. Aşağıda dere akıyor ve kenarlarında orman yapı hakim. Ağaçlar ve dallar bazı yerlerde o kadar sık ki arasından geçemiyorsunuz (Resim 42 ve 43). 

Ordu/Kazankaya ve Kapılı Şelaleleri

2014 yılı Ocak ayında Ankara’daki iç bunaltan sisli ve soğuk havadan kaçıp, güneşli ve nispeten daha sıcak olan Ordu’ya hafta sonu kaçamağı yaptım. Daha önceden gidemediğim Çaybaşı ilçesindeki Kazankaya ve Kapılı’daki Kapılı şelalerini görüntülemeye gittim. Kazankaya şelalesine ulaşabilmek için Ünye’den sapıp dağlara doğru 40 km kadar gittikten sonra da Çaybaşı’na vardım. Meğerse herkesin bildiği bir şelale imiş Kazankaya. Yolu öğrendikten sonra köy yolunun en sonunda kadar gitmem gerekti. Sonu dediğim, köy yolu da bitiyordu. Neyseki şanslıydım, medeniyet bitmemişti. Orada, şelalenin seslerini duyabilecebileceğiniz kadar yakında bir köy evi ve beni gören bir çift göz vardı. Sesini duyabildiğim ama aşağılarda bir yerlerde olan şelaleye rehbersiz gitmek açıkçası yapmak istemeyeceğim birşeydi. Çünkü yerler kısmen karlı ve bir hayli çamurlu-kaygan olduğundan inerken aşağıya yuvarlanma riski vardı. Kısacası “yemedi”. Ordu’nun dağlık bölgelerindeki halk inanılmaz yardımsever ve cana-yakındır. Evinde bir ekmeği olsun size çıkarıp verir. Oralarda inanın böyle şeyler çok önemli, çünkü bazen bir ekmek alabilmek için bir saat yürüyen insanlar var. Böyle insanları görünce içim hep sızlıyor. Bir ömür boyu maddi kazanımı bazılarının bir günlük faiz gelirine yaklaşamayacak bu insanlarla konuşmak ve zaman geçirmek bana diğerlerinden her zaman daha fazla keyif vermiştir. Gelelim şelaleye- lafı uzattık yine. Ev sahibi beni aşağıya ince bir patikadan indirdikten sonra kayalardan atlayarak şelaleye kadar götürdü. Ayakkabısı basit lastik kalıp tarzında olmasında karşın belli ki kayalardan atlamak konusunda hızı ve performansı inanılmazdı (Resim 34 ve 35).

Ordu/Çambaşı Yaylası

         Ordu ilinde herhalde en çok adı geçen yayladır, Çambaşı. Gidebilmek için, Ulubey yolundan içlere doğru ilerlerken anayoldan ayrılıp, ortalama 1.5 saat kadar gitmeniz gerekiyor. Çambaşına giderken kıvrılarak ilerleyen ve yavaş yavaş deniz seviyesinden tırmanan bu yol üzerinde birçok göz alıcı manzara ile karşılaşıyorsunuz (Resim 18 ve 19). Dilerseniz konaklayabileceğiniz Gıligıli çeşmesi ve orada bir dağ evi tarzında otel var. Yaz-kış alımlı bir otel, güleryüzlü bir işletmesi var ve etrafında piknik yapabilme imkanı da bulunuyor. Bu satırları yazana kadar Çambaşı yaylasına üç kez gittim: kış, bahar ve sonbaharda... Bence en iyisi sonbahardaki gidişimdi, çünkü yol boyunca birçok ağaç üzerinde sonbahar renkleri vardı ve manzara nefisti. Ama yine de ben burada 2013 yılı Ekim ayındaki gezime ait resimleri koymak istiyorum. Çünkü, buralarda meşhur olan sis ve onun vadilerde yürürken oluşturduğu güzelliği bir miktar da olsa göstermek arzusundayım.
 

Resim 18 ve 19. Çambaşı yaylası yolu üzerindeki bir baraj gölü ve sonbahar renklerine bürünmüş yamaçlar.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Ordu/Perşembe Yaylası


Perşembe Yaylası
            Bazı yaylaların kimyası farklı dostum. Kim ne derse desin böyle... Hani yağmurda yürürken ensenden sırtına doğru süzülen su bir anda seni uyandırır ya bazı yaylaları gördüğünde bir anda gözün fal taşı gibi açılır. O bakımdandır ki bu kısa yazıyı okurken aceleye getirme. Keyifli bir filmi izlerken ne yapıyorsan onu yap derim.

Ordu/Yason

Ordu halkının takdir ettiğim davranışlarından biri vaktiyle Karadeniz sahil yolunu yapmak isteyen siyasilere karşı durarak, şehiri denizden koparırcasına tüm Karadeniz sahili boyunca yapılmış olan “duble yol” yapımına karşı çıkmalarıdır. Duyduğum kadarıyla halk vaktiyle dozerlerin önüne atlayarak Ünye-Ordu merkez arasındaki yol inşaatına engel olmuş ve başarmış. Samsun’dan Hopa’ya kadar tüm Karadeniz sahili boyunca “butik” görüntüye sahip -ne yazıkki- tek dar sahil bandı Ordu’daki Efirli-Bolaman arasındaki sahil kesimidir. Sahilden geçen eski karayolu onarılmış durumda ve eğer bir yere yetişmeniz gerekmiyorsa size mutlaka tadılması gereken keyifli bir yolculuk yaşatıyor. Siz arabanızla kıvrılıp duran kıyı boyunca süzülürken, bir taraftan her yerden fışkıran yeşillik diğer taraftan deniz ve tabii ki bozulmamışlık sizi büyülüyor. Bugüne kadar o sahil kesiminde dolaştırdığım tüm büyükşehirlilerin yüzlerinde mutlaka bir rahatlama ve tebessüm görmüşümdür. Diyorum ya aslında doğanın kendisi tedavi ediyor sanki insanı...
Yason bölgesine, işte bu sahil boyunca Efirli’den Bolaman’a giderken ortalarda bir yerlerde, Çaka ve Çaytepe’yi geçtikten sonra ulaşıyorsunuz (Şekil 4). 
Şekil4. Çaka’da bir gün batımı.

İletişim

Prof. Dr. Murat ÇEHRELİ

Cinnah Cad. 7/11
06680 Kavaklıdere, Ankara
Tel: 90.312.4661406
Fax:90.312.4661407
E-mail: mcehreli@hotmail.com